...

...

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Yaşamak için bir neden bulun.

   Bir yaşam öyküsü bizimkisi de, bulutların inadına ayın önüne geçtiği, en pastel renklerin mürekkebe karardığı bir öykü. Etrafımızda kara kediler dolanıyor, asma lambalar bahçeye çıktığımızda yanmıyor sadece, bembeyaz kazlar bizden kaçıp karanlığa bürünüyor tüm karamsarlığıyla.

   İnsanlar gururunuzu kırmakla başlıyor gününe ve işine, hayallerinizi çamurlara süre süre yok ediyorlar, kimse  fikirlerinizi dinlemeden kendi bildiklerini okuyor, bu bir gün değil, bu bir ömür, böylece geçen, değişken...

   Bazen her şey anlamsızlaşıp karardığında bir sigara yakmak yerine iki bira al ve düşün, düşün ve düşün; neden yaşıyoruz? Tanrı, onunla görüştüğümüzde bize sadece yaptıklarımızı mı soracak? Sanmıyorum. Ve "Neden yaşıyoruz?" diyorsak; ölmeye cesaret edemediğimiz için yaşıyoruz azizler, hiçbir sebep yok.

Altuğ Doğukan Çan

Yaşam/Yaşamak-Hayat/Hayatmak

   Neler oluyor? Uyanmış gibiyim, körleştirilmiş ve kısırlaştırılmış gibi. Bazı insanların beni kullandıkları hissindeyim. Ne oluyor bilmiyorum ama her nefeste sarhoş* olmak ihtiyacı duyuyorum. Düşünebildiğim ve önümü görebildiğim  her zaman diliminde bu ihtiyacım %1 bile olsa artıyor.

   Sarhoş olduğumda ise renkler ve görüntüler birbirine karışıyor. Bir taraftan diğer tarafa kafamı çevirdiğimde  göremediğim tarafı görebiliyorum. Daha akıllı oluyorum iki biradan sonra, hayatım daha güzel oluyor, çünkü daha akıllı ve daha farkında oluyorum . Ama sarhoş olduğumda bu farklı bir duygu, mutlu pekala aptal hissediyorsunuz ve unutmayın; hayatta nasıl hissederseniz, öyle görünürsünüz, öyle olursunuz.

   Hayatta olmak güzel ama kör ve kısır olmak güzel değil bu hayata. Bir "güzel" ve bir "güzel değil" bir araya gelirse ne olur biliyor musunuz? Kocaman bir "0"! Bu hayatı görememek ve hissedememek kusursuz berbat. Şimdi yüzünüzde her ne ifade varsa, değiştirin, sırıtın "pişmiş kelle" gibi. Gülüyorsanız bile gülün, daha çok. Bırakın insanlar size "Ne gülüyon pişmiş kelle gibi?" veya "Komik bir şey varsa söyle, biz de gülelim." desin. Hiçbir şey sizden ve mutluluğunuzdan önemli değil. Kendini beğenmişlik yapmayın ama kendinizi sevin, arada büyük fark var. Ve unutmayın bir saniye bile geri gelmeyecek bu yüzden fırsatları değerlendirin, en değerli şey budur; nefes almak, zaman, duygular. Gelmeyen bir saniyeye bile ileride lanet edebilirsiniz, geçen zamanı bırakın, kalan zamanı değerlendirin, ileride lanet edemeyeceğiniz şeyler yapın,  yapsanız dahi lanet etmeyin, fırsatları kaçırdım diye üzülürken daha büyük fırsatları kaçırabilirsiniz. Tüm fırsatları elde etmeniz mümkün değil zaten, elinizden geldiğince. Üzülmeyin, çünkü zaman geçiyor. Kendinize bir söz verin ve her anınızda gülümseyin, zamanınızı değerlendirin.

Gülümseyin arkadaşlar, çünkü en iyi silah bu! :)

Sarhoş*: Bir şişe Jack Daniels'ı kafanıza dikmeniz sonucu kendinizde ortaya çıkan aşırı mutluluk hali.
Not: İki biranın zihni açtığı bilimsel olarak açıklanmıştır.

Teşekkürler, bunlar "edebiyat", benim "edebiyat"ım.

Altuğ Doğukan Çan

26 Ağustos 2012 Pazar

Yalnızlık kimsesizlik midir?

   Yalnızlık kimsesizlik midir? Yoksa bireyin kendi benliği mi? Bu kadar saçmaca olması mıdır yaşam koşullarının? Hiçbir şeyin arasında alaka kuramamamız mıdır?

   Yalnızlığımız bizim kimsesizliğimiz midir? Yoksa iki kişilik bir ilişkide "Ben mi?" diye sormak kadar konuma acizliğimiz mi? Ya da bir ilişki olarak kafamızda birden fazla kişiyi gruplandırmamız mı?

   Yalnızlık kimsesizlik midir? Aklımıza her "Carpe Diém*" geldiğinde yüzümüzdeki hüznü tebessüme çevirip de ruhumuzdan o hüznü atamamız mıdır? Hayatın tüm gelmişini boşa harcadığımızı düşünerek geri kalanını da boşa harcamamız mıdır? Kültürü de Tanrı'nın yarattığını düşünemeyecek kadar  beynimizi kullanmadığımızı bilmemiz ya da bilmeyecek kadar akılsız olduğumuz mudur?

   Yalnızlık kimsesizlik midir? Bu kadar okuduktan sonra hiçbir şey anlamayacak kadar bencil veya megaloman olmamız mıdır? Hiçbir sorunun cevabını veremememiz ya da vererek akıllı olduğumuzu kanıtlamaya çalışmamız mıdır? "Boşver, bu yine saçmalıyor." diyerek hayatımızda bir şeyi daha geçiştirmemiz midir? "Bunlar neyin sorusu Tanrı aşkına!" diye soranlarımıza soru ile cevap veriyorum...
Yalnızlık kimsesizlik midir?

Okuduğunu ve yaşadığını anlamaktır hayatımızda öneme binen, önemlidir çünkü.

*: Carpe Diém; "Anı Yaşa" anlamına gelir, hangi dilde bilmiyorum.

Altuğ Doğukan Çan

Bazen

   Canım sıkılıyor bazen, deli gibi hissediyorum. Bir araba alsam bazı "insanları" ezip geçsem diyorum bazen. Bir kavanoz fındık ezmesini ya da bir kap dolusu dondurmayı bir oturuşta yemekten korkmuyorum bazen, yapıyorum. Resmi yemeklerdeyken yemeği bıraksam, gidip tatlıyı alıp tek başıma yesem diyorum bazen, bir düğündeyken de takım elbiselerimle bir bisiklete binip çok uzaklara pedal çeviresim geliyor. Bazen de hiçbir soruya karşılık vermeden çatlayana kadar susmam geliyor, susuyorum.

   Bazen insanların yerine koyuyorum kendimi, bazen insanlara silah doğrulttuğum zamanki yüz ifadelerini hayal ediyorum onların yüzlerine bakarak, acizliklerini hayal ediyorum onlara tutunarak.

   Bazen bir saniye önce yazdığım "eski" yazımı siliveriyorum, çünkü aptalca geliyor her anım gibi.

   Bazen her dinlediğim müzik, şarkı tanıdık geliyor, ruhuma dokunuyor. Belki de aradığım müzikler olduğu için tanıdık geldiği aklımda oluyor bazen.

   Bazen zaten içiyorum, çıkıp bakıyorum boş sokaklara, kimse yok ya, benim oluyor sokaklar. Bazen içip içip de tırmanıyorum hayatı, bazen de sevişiyorum bir kadınla; dudaklarım dudaklarındayken kulağıma fısıldıyor kulağıma sessizliğini. Bazen bir tokatçasına yapıştırıyor kadın bir lafı suratıma. Ağlıyor bazen, tokadından pişman olup yerine bir öpücük yapıştırıyor bir kadın. Bazen kadınlar hep ağlıyor.(Bu da ne oldu?)

Bunlar sadece edebiyat, yazdıklarımın hepsi bana ait. 

Teşekkür ederim.

Altuğ Doğukan Çan

15 Ağustos 2012 Çarşamba

"Kart Bizden Göndermesi Sizden"

Kartımı Kime Göndereceğimi Bilemiyorum...


   Hey, merhaba. Ben Altuğ, bu ilk yazım ama heyecanlı değilim, olmama da gerek yok zaten, en azından böyle düşünüyorum, ilk yazım olduğu için bir farklılık yapmama da gerek yok sanırım. Okumaya başladığınız için teşekkürler. Size şimdi şu anki çaresizliğimi anlatacağım.

   Girişte biraz sert oldum galiba, her neyse normalde yazdığım gibi değilim pek. Dün kardeşim dışarıdan geldi, üç tane de kartpostal getirmiş, bayram için. Üçünü de kendi için ayarlamış, sayıyordu; Bu arkadaşıma, bu büyük anneme, bu da babama, diye. Ben de birini istedim ve arkadaşının hakkını verdi, karşılığında onun kartpostallarını yazıp göndereceğim. Benim kartpostalım da güzel, çizimidir, bilmemnesidir, yalnız tek sorun ön yüzünde "İyi bayramlar" yazması.

   Kardeşimin kartlarını yazıp gönderdim, benimki kaldı, kime atacağımı bilmiyorum. Bir yazara atmayı düşündüm ama hiçbir yazarın "tüm kitaplarını" okumadım, yüzsüzlük olur diye atmadım. (Posta adresini öğrenebiliyorsunuz istediğiniz bireyin. Önceden kitaplar vardı ama artık 118'lerden birini arıyorsunuz.) Sevgilime atamam çünkü sevgilim evde olmuyor genelde.(Yaz mevsiminde) Akrabalarımdan birine atmak çok klasik olur. Mektup arkadaşı arıyorum yani anlayacağınız.(Bkz: Mary & Max) "Karrdeşim, elektronik posta var, chat var, telefon var, ne gerek var mektuba?!" demeyin çünkü ben nostalji bir insanım, bir nevi tabi ki.

Dipnot:Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, yazarlar hakkında farklı düşünüşlerim var. Ben de yazar olmak istiyorum ama yazmak için yetenek lazım olmasına karşın olmasa da yazar olabilirsiniz, anlatın ve okuyun, en önemlisi yazın yeter. Yazmayı kendi kendine alışkanlık edinmiş ve yazan herkes yazardır.

Dahadipnot: Eğer herhangi birinizin aklında bir felsefeci-yazar veya daha önemli bir insan var ise bana posta adresi ile birlite adını soyadını gönderebilirsiniz, e-mail adresim; thecursed-one@hotmail.com
Teşekkürler.

Yerindibinot: Dostoyevski gibi birine yazabilmek isterdim.

Volkaniknot: Yazmaya devam edeceğim, okumaya devam edin lütfen. Sorularınız, söylemek istedikleriniz için e-mail adresime yazabilirsiniz. Tekrar teşekkür ediyorum. Ve işte haber;  http://www.trthaber.com/haber/yasam/kart-bizden-gondermek-sizden-51577.html
(Çok güzel bir çalışma olmuş, PTT'ye teşekkürler.)