...

...

30 Ağustos 2017 Çarşamba

vaatler karanlığın ardına saklanır

    bir köpeğin gözünden görürüm dünyayı, nefret doludur bazıları. içlerinde bir ateş yanar, başlarından yükselen dumanı görürüm, o duman artlarından süzülerek gider, ben konuştuğumda ceza alırım. kör bir ateş; ne sigaralarınızı, ne el ele kaçtığımız mısır tarlalarını, ne gözlerimdeki benzini yakar o.
     üç sene sonra, farklı gecelerde, aynı saplantıyla gözlerimden sızdırıyorum. var olmak acı veriyor, farkında mısın?
     *ben bir başkasıdır,
     *ama ben,
     *benden bir başkası olamam.

5 Ekim 2016 Çarşamba

dakika

   "köşeleri ovalleştirilmiş her şey güvenli mi amına koyayım?"
   
   bıçakların genellikle köşeleri ovalleştirilmiştir, ama biz ovalleştirilmiş ya da oval oluşturulmuş ya da oval olarak doğmuş şeylere köşe demeyiz. oval varsa köşe yoktur, oval olan her şey güvenli değildir, hiçbir genelleme de güvenli değildir, en az bıçaklar kadar tehlikelidir, tabii bu senin nasıl ve ne için kullandığına da bağlı. yeteneksizsen kimseyi kesemezsin, bu yüzden bu konuda kendini geliştir, kesmen gereken çok şey çıkar karşına. 
   artık siktir git, seninle uğraşmak yerine hangi iş daha çok para kazandırır diye düşünmem lazım.
   orospu çocuğu değilim, arturo bandini'yim ben.

9 Eylül 2016 Cuma

Hayır,

   Ne sana, ne ona, ne kendime, inanmıyorum. Neyin ortasındayım, bilmiyorum. Uykularımda ya da adımlarımda ya da solunumumda hissettiğim ve tekrarlanan ve tekrarlanan ve tekrarlanan ve tekrarlanan tek bir şey; bilmiyorum. Bunu ezberledim sadece. Bilmiyorum, bilemiyorum.
   Şimdi sadece bekliyorum, ne yaptığımı bilmiyorum, nereye gittiğimi, nereye gidiyor olduğumu bilmiyorum. Dinliyormuş gibi gözüküyorum hepsine, anlatmalarının sonu yok, cevap vermediğimde susuyorlar, tepki bekliyorlar, cesetleri dans ettirmeye çalışıyorlar, uyuyanları konuşturmaya, kumları yıkamaya çalışıyorlar.
   Kafama bir şeyler değiyor, bundan başka hiçbir şey hissetmiyorum. Susuyorum, susmak istiyorum, konuşacak neyim olabilir seninle, düğümü çözebilir misin? Tekrarlıyorum, kendimi, seni veya onu veya gördüğümü, tattığımı, genellikle kendimden duyduklarımı tekrarlıyorum, sen farkında değilsin, önceden de çok yapardım bunu, ben olman gerek sezebilmen için.
   Ben duruyorum, diğerleri hareket ediyor, yörüngemde dolaşıyorlar, güneş olduğumu sanmıyorum, ama karanlık da saçmıyorum. Hissizlik anı bu; sen bunu yaşamıyorsun, tamamen ben olman gerek ne dediğime kulak asmak için.
   Dinlediğini sanıyorsun artık, kalıcı bir şey yok sende de, birkaç yara bırakabilirim göğsüne, onlar da iyileşir ve yerini başka izlere bırakmak üzere terk ederler seni, sen kalacağımı düşünüyorsun; nefes aldığımı görüyorsun, hala ölüyorum.
   Farkına var, bazılarımız yok oluyoruz, vedaların travması gibi, bağın belinden ayrılırken sürtünen halatların yakıcı dokunuşu var teninde, farkına var artık, farkına var, sesimi çıkaramıyorum, ateş seni yakar, ben yanmıyorum.
   Yansıyor, sana vuran gün ışığı bana yansıyor, sesini duyuyorum, karnımdan gelen yanık kokusunu duyuyorum. Silindiğimi söylüyor, bir yerlere karalanmış, göremeyecekleri bir yerlerde, geride kalıyor. Bakmak yeterli değil, arasan da bulamayabilirsin, zaten siliniyor, bırakacağı tek şey on saniyene birkaç iğne deliği. Hafızan da silinip gidecek, onun silindiği gibi. Beklediğin gibi değil, çünkü beklediğim gibi değilmiş. Herkes az çok aldanıyor, zor değil, fark etmiyorsun.
   Otur biraz daha, bu boyalar ne kadar uğraşsan da bu duvarı boyayamaz, bu kapıya da hiç kilit vurulmaz, keskin koku ve can sıkıntın geçince, kapıyı öpüp gidersin. Biraz daha otur, dünya altından kayıyor, adım atmanın sırası değil.

11 Mayıs 2015 Pazartesi

"İyi Düşünceler, Kötü Düşünceler"

   Sebep olarak hep kendimi görüyorum; yüzüstü bıraktıklarım, terk edip gittiklerim, beni terk etmeleri için çabaladıklarım ve sonunda beni başarıya ulaştıranlar, kırdıklarım, üzdüklerim, yıktıklarım, dokunduklarım, dokunma girişiminde bulunduklarım, aldattıklarım, aldandıklarım, yalan söylediklerim, arkamdan vurmalarına izin verdiklerim, sırlarını tutmadıklarım, sahtekarlıkla gözlerini boyadıklarım, kendimi ele verip kollarından tutamadıklarım, bana uzanan ve görmediğim eller, dışımı ve içimi birmiş gibi gösterip saklandıklarım, tahammül edemeyip kaçtıklarım, konuşmadıklarım, kullanıp attıklarım, benim eserim.
   Başka kimin olmalıydı ki?
   Alışmıştım, ne öğrendiysem onu öğrettim, ne gördüysem onu gösterip, neyi elde ettiysem ona veda ettim. Ben yoktu hiçbir zaman, karşıma çıkan insanların ve olayların peşinden getirdikleri zincirler ve göğsümü saran örgüleri vardı her zaman.
   Yaşamımın karşıma çıkardıklarının eseriyim, benden başka da kimse kalmadı suçlayabileceğim.
   Kendimden başka nefret edeceğim kimse kalmadı, yalnız kalmayı kendim istedim, şimdiyse hiçbirinizi göremiyorum, bu da benim hatam olmalı, benim şaheserim. Üstesinden gelinemeyecek büyük bir hastalık bu, dokunmayın.
Altuğ Doğukan Çan

Siz ve Ben

   Yalanlarınızı dinlemekten ve vefasızlığınızı göğüslemekten yoruldum ve siz, neden hepinizden nefret ettiğimi göremiyorsunuz. Suyun yüzüne yaklaşan balığı görebiliyorsunuz, ancak yuva yaptığı, geceleri saklandığı kumu düşünemiyorsunuz. Bu yüzden ben kırgın, sizler sıkkınsınız. Tatmin olmadığınız her gün, ölüme yaklaştığınızda, sırtınızdan göğsünüze, pişmanlıkları akıtarak batacak. Siz göremiyorsunuz ve göremediğiniz her şeyin önünü kapatıyorsunuz, benim de görememem için.
Altuğ Doğukan Çan, -belki de değildir-.

Unutulmuş Özlem

   Sahip olduğunuzda, farkında olamadığınız için size ait olan varlığın, kaybettiğinizde ona duyulan özlemi bastırmak için kollarınız bağlanıyor.
   Her şeyin normların sınırları içine girip pek de aksamayan bir monoton oluşturmasını, düzenin bozulmamasını ve sıradan günlerin ardının kesilmemesini bekliyorum, kendim ve sevdiklerim için.
   Düşürdüklerimin zemine çarparken çıkardığı ses, kulaklarıma ve diğer duyularıma ağır geliyor. Tutup kaldırmak istiyorum, fakat becermem mümkün olmadı hiçbir zaman. Her şeyin yoluna girmesini bekliyorum. Diğer, sıkıcı günleri çok özledim. Yeni, diğer, sıkıcı günleri bekliyorum, keza onlar bunca acıyla dolu değildi.
Altuğ Doğukan Çan

Ait Olma ve Ait Olamama, Ait Olmamam, Ait Olamamam ve Ait Olmama Durumu

   Var olan her şeyi süzgeçten geçirmeden bırakıyorum boşluklara. Kırklı yaşlarda bir kadının, çıkardığı akşam yemeğinde -ya da iş yerinde yediğimiz öğle yemeğinde- söylediklerini unutamıyorum. On beş yaşından, ikinci on beş yaşının aştığı zamanlara kadar hiç eksiksiz günlük tutup var olan tüm günlükleri -ve tüm anılarını, hatırlayabildiği ve hatırlayamadığı tümünü- ateşe verdiğini anlatmıştı. Hiçbir şeyi ateşe vermemem gerektiğini, özellikle günlüklerimi ve anılarımı veya anılarımı canlandıran hiçbir objeyi hiçbir şekilde ateşe vermemem gerektiğini anlamıştım.
   Bir insan için ne kadar zor olduğunu biliyorum bir şeyi saklamanın veya unutmaya çalışmanın. Sonunda her anı, güzel bir hatıraya dönüşeceği için, hiçbirini yakmayacağım. Her şiir, her kelime, her dize, her fotoğraf ve her söz, yazılmaya ve hatırlanmaya değecektir her zaman. Kötü, başarısız, kopya yoktur. Her şey kendi özünde gerçektir ve yaratıdır.
   Döküyorum, her şeyimi döküyorum. Ellerinizi kestirmeden onlara, onları yakalayabilir, tadına bakabilirsiniz, ancak hep tadını almakla kalacak tüm yapacaklarınız. Hiçbir zaman tam olarak özüne ulaşamayacaksınız onlara, kapıları, kapılarınızı, kapılarımı açamadığınız sürece.
Altuğ Doğukan Çan, veya adı her neyse.