...

...

29 Kasım 2012 Perşembe

Kin ve Nefret

   Her şeye rağmen yalnız ve hep kaybeden olmanız içinizdeki kin ve nefrete dizgin vurabilir mi veya sizi bu duruma düşürene eziyet edilmesi? Önemli olan kendi nefretinizi ve sinirinizi içinizden def etmeniz veya onlara biz dizgin vurabilmenizdir, uzun süre geri gelmeyecek, uzun süre çözülmeyecek şekilde. Yapmanız gerekir, eğer huzur istiyorsanız.

Altuğ Doğukan Çan

Sabah

   Yağmur'un izleri var döşeme taş yollarda, yaşlı ağaçların kalın dallarında ve sapsarı yapraklarında. Ufuktan gözüken mosmor dağlar ve doğan güneş hüzne boğulmuş ve sessiz gibi bugün yine. Sadece rüzgar, yerdeki yaprakları oradan oraya savurup etrafa çarptıkça bozuyor sessizliği. Bulutlar deniz gibi, havada yanık kokusu var. Asfaltta su birikmiş, güneş yerini göstermeden, korkarcasına aydınlatıyor etrafı. Hava soğuk, mevsim sonbahar...

Hava soğuk,
Mevsim sonbahar.
Gökler deniz,
Hayat mavi.

Altuğ Doğukan Çan

Sis

   Önümü bile göremediğim bu sisli günde dışarıya baktıkça hüzünleniyorum. Sanki çok anlamlı bir gecenin ardından anlamsız bir sabah, "sanırım hala uyuyorum" diyorum kendi kendime. Neler olduğunu anlayamadan bir gece geçti, mide bulantısı, erken uyumu ve ani uyanmalarla dolu bir gece, ve onun aptal sabahı, sersemledim, berbat.

Bu sisli sabahın göklerinde uçabilen kuşlar adına.
Altuğ Doğukan Çan

28 Kasım 2012 Çarşamba

Bir Boşluğa Düşmüş Gibiyim.

   Bir boşluğa düşmüş gibiyim, hayat bir düzine renkli kaleme muhtaç. Çünkü sepya veye siyah beyaz olamaz hayat, yaşanamaz, mecburdur renklendirilmeye ve boyanmaya. Ne renk boyarsanız hayatınızı, o renk yaşarsınız, elinizde hangi renkler varsa, o renklerde yaşarsınız hayatınızı. Hayat renklenmek zorundadır, geceler hatta, en acımasız.

Bir boşluğa düşmüş gibiyim,
Gecenin bittiği yerde.
Bir boklar yemiş gibiyim,
Kadehimin gölgesinde.

Bir boşluğa düşmüş gibiyim,
Bir o kadar da yalnız.
Dün gece kaldığım yerdeyim,
Yalanın ve kokuşmuşluğun dibinde.

Bir boşluğa düşmüş gibiyim,
Beyazların tadı damağımda.
Hiç ayılmadan uyuşmuş haldeyim,
Kurtuluş çıkış kapımda.

Altuğ Doğukan Çan

Yeni Güne...

   Yeni bir gün. Doğdu işte, kısa, loş, sıkıcı ve isteksizce, güz güneşi ve solgun soğuğun dibinde, bir dışlanma veya şaşkınlık vermeyi beklemezken beklediğimi anladım yeni sabahı ve yeni günü. Bu ağır ve kusursuz bir sabah derken aynı zamanda elimdeki cam kesiğini hissettim. Hiçbir şey kusursuz değildir zaten, bunu bilerek bekledim gelecek sabahı, her neyse, kusursuz hiçbir şey yoktur, kusursuz bir sabah da.

Altuğ Doğukan Çan

Şehir Adına...

   Yağmur, hiç utanmadan ıslattı şehri bu gece. Sessiz, sonsuz, hüzün dolu şehri, parlak karanlığa boğdu, keskin sessizlikte öldü şehir yine bu gece. Dün gece olduğu gibi bu gece de öldü şehir, hüzne, karanlığa ve sessizliğe boğularak. Yağmur değil, hüzün ve sonbahar öldürdü gecenin siyah ve maviye bürünmüş şehrini. Aynı şehir öldü bir kez daha, dün gece öldüğünden farklı ya da aynı şekilde. Gün doğmayacakmış gibi öldü şehir, gün doğmadan şehir doğdu, gün doğmadan neler doğdu şehre.

   Nasıl öldü şehir? Neden öldü ve neden öldü bu şehir, neden bu şehri seçti ölüm?
Çünkü şehir kirlendi, sevmedi kendini bu gece, iyi hissetmiyordu, memnun değildi bu gece olanlardan. Biraz fahişeydi tabi, her gece biraz olduğu gibi. Arınmak istedi ve öldü şehir, yeniden doğmak üzere yarın, yarın hiç doğmayacakmış gibi kaygıya düşürdü. Ve şehir seçilmedi hiçbir zaman, döngü gibi tıpkı. "Seçti ve seçildi." gibi. Başkası yazdı belki dün şehir adına, belki aynı bedendi yazan ancak farklı kişilik. Ve öldü şehir bu gece, yarın hiç doğmayacakmış gibi, yarın doğmak üzere.

Altuğ Doğukan Çan

Sen

Koca bir hayat adandı sana,
Bu şehirde kaybolmana engel olmadı.
Denizler ağladı hep sana,
Gözyaşlarım sel olmadı.

Fısıldayarak kendimi anlattım dudaklarına,
Fısıltılarım birleşip bir çığlık olmadı.
Gökler gürledi başını koyduğun yastığa,
Yağmur yağıp mis kokulu yatağını ıslatmadı.

Saçlarımı sarmaladım ipek saçlarına,
Karışıp gözlerin olmadı.
Hislerimi saydırdım pembe suratına,
Bir öpücük olup dudağına konmadı.

Altuğ Doğukan Çan

Hayaller ve Umutlar

   Umutları ve hayalleri var hepimizin, "Naber?" sorusuna doğru cevap vermeyecek kadar aciz olduğumuzu gösteren hayalleri ve umutları. Kendi içtenliğimizi dışa vurmadan klasik ve klişe laflarla yetiniyoruz, çünkü bilmiyoruz, kendimizi dışa vurduğumuzda ne olacak?

   Hayallerimiz benliğimizdir adamım, umutlarımız da öyle. Söylenmiş "Önce hayaller ölür, sonra insanlar." sözü gibi. Ruhumuz kaynağı, akıl da görselleştiricisidir hayallerimizin. Ruhumuzu derya deniz bir fikir ve güzel şeylerin, istediğimiz şeylerin kaynağı olarak düşünün, beynin bir fonksiyonu olan akıl da hayallerimizin grafik tasarımcısı bunca güzel ve sadece istek üzerine kurulmuş şeyleri, renklendirmek  ve süslü göstermek için. Hayallerimizle yaşarız kısacası, onlar bizim her şeyimiz.

Altuğ Doğukan Çan

Toplum ve Kısa Başarısı

   Farklı çehrelere sahip dikili taşlarız hepimiz, aslında ilerliyor gibi gözüksek bile olduğumuz yerde duruyoruz. Toplum ve çevre üzerimize bir şeyler ekledikçe dikili taşın boyu uzuyor, çehremiz değişiyor. Toplum yüzünden mermerden veya seramikteniz, toplum yüzünden uzun veya kısayız, toplum yüzünden sütunumuz işlemeli veya düz. Böyle yaşamaya devam edersek toplum bize ne katarsa biz oyuz. Toplum bize bir şeyler ekler, bizden bir şeyler azaltır, bir şeyler çalar. Toplum en az iki kişidir, toplum hep kalabalıktır, baskı yapabilmek için, hep sizden farklı düşünür toplum genelde. Etkilenmeyen birey dahidir çünkü toplum koyun sürüsünden başka bir şey değildir adamım, toplum lanet sürüden başka bir şey değildir hayatların ezildiği bu dünyada, boklu dünyada.

Altuğ Doğukan Çan

Yeni Yeni Yeni

   Zamanı hisset, vücudunu nefesinle sarmalayan geçen zamanı. Tam sırtın olarak hissettiğin yerdeki rahatlığı hisset, yumuşaklığı. Kirli ellerine aldırmaksızın ellerinle içtiğin su kadar saf ve temiz olan baş ağrıların, sana neyi hatırlatıyor? Eskiyi veya yeniyi değil, şimdiyi hatırlatmalı sana. Burnuna aniden nüfuz eden nefesi alırken bir kez daha etrafına bak, ne kadar da çok sefillik göreceksin, hepsi de sana geçmişi andıracak. Geçmişin iyi ve kötü günleri hep aklında, bu bir yana, şimdi mutlu ve memnun değilsen yeterince geçmişin kara yüzü zihnine bürünecek, istemeden göz göze geleceksin kara yüzünün kara gözleriyle her saat. Şimdi mutluysan geçmişin yüzleri çıkmayacak aklından, engellenemez dünyanın yüzleri, bir çizik daha, en çok acı veren. Karamsar olmamak mümkün değil, hele bu kara bulutlu, yumuşak günde.

   Yeni bir sayfa istiyorsan mutlusun, mutlusun çoğu zaman. Mutluysan temiz hissedersin zaten, hiç kirlenmeden "yeni" için yaşarsın; geçmişin çektiği çizgilerin acısından sıyrılamayıp yıkılmış olanın aksine. Temiz bir sayfa açarken, önceki sayfaya yazdıkların yapışacak boynuna, seni sana anlatmak için, hiç bitme, hiç tükenme diye seni sana heykelleyecekler çünkü bitmek istemeyecekler. Ama insan hep değişebilir, insanın değişemeyecek şeyi yoktur çünkü insan sonsuzdur sonsuzluğa, iyi yaşa.

Altuğ Doğukan Çan

27 Kasım 2012 Salı

Sokaklar...

   Sokaklar, var olmuşların ve var olacakların geçiş yoludur, yeni bir yola açılan bir yol, ara yol. İnsanın ve diğer canlının üzerinde yürüdüğü asfalt ile tabanı ufuk çizgisiyle ikiye ayıran, üzeri ve önü kapanmamış, sizi ummadığınız, bambaşka yollara da çıkarabilecek, dar ve arkada, yani karanlıkta bulunan kimi zaman temiz, kimi zaman kirli, kimi zaman kalabalık kendine göre, kimi zaman yapayalnız, genelde caddeden daha da az baş ağrıtıcı olan toprak parçasıdır sokak, yoldur, yol. Gri tonlarına bürünür hep, gecenin mavisinden ve siyahından belli eder kendini, yağmur ve sonbaharda daha güzeldir sokaklar. Saf, kuru, tenha, sert gözüken yumuşak sokaklarda, taş ile bağdaşmamış şehir biriminde ne hayatlar başlayıp biter, kimse görmez, bilmez belki. Genç aşıklar doldurur bazen geceyi, bazen uçurumdan sürüklenmişler, bazen de geçmişine yenilmişler. Kentlerin boğuculuğundan kurtulabileceğiniz bir yer sokak, hırkalı insanların, dahilerin, özgürlükçülerin en ortak yoludur belki de sokak, ne hayatların başlayıp ne hayatların bittiği sokak, grinin tonlarına bürünüp de yine gecenin mavisinde ve siyahında kendini belli eden sokak, standart sokak, bildiğimiz sokak, kimlerin ortak yoludur, kimlerin...

Altuğ Doğukan Çan

Geçmiş

   Geçmişiniz ne kadar onurlu olursa olsun, geçmiş çoğu zaman utandırıcıdır; kendinizden utanırsınız bu durumlarda. Aslında insan yaptıklarından bir şeyler çıkartabilir gelecek için. Belki bir hayat dersi, belki bir övünç, belki bir yol, belki de bir fikir, görüş, düşünce. Onurlandırıcı yanları da vardır geçmişin ancak bir de öyle bir acı verir ki, yapmadıklarınızın ve yapamadıklarınızın pişmanlığı vardır üzerinizde, hiç unutulmaz...

İnsan ne öğrenirse, o olur, genellikle.

Altuğ Doğukan Çan

Yazabilmek İçin Var Olmak

   Az önce karar verdim, iyi kötü her anımı paylaşacağım artık. Ne olursa olsun, içini başka türlü rahatlatamıyor insan, derdini durumunu anlatacak yer, anlatacak zaman, anlatacak insan bulamıyor. Zaman olmadığından yoktum zaten ben de. Ama geldim. Yazmak beni dinlendirdiği için geldim. Yazmaya devam ediyorum, her şeye ve herkese rağmen. Yazmak rahatlatıyor çünkü insanı, bir yere yazmak, insanların yazdığınızı gördüğünü bilmek, bunların hepsi rahatlatıcı, en az konuşmuş kadar oluyorum çünkü, bu yüzden yazıyorum.
Hep yazacağım, teşekkürler...

Altuğ Doğukan Çan