...

...

18 Aralık 2013 Çarşamba

Bir Yol

   Çok kısa bir yolculuktayım; acıya doğru gidiyorum. Parça parça, kademe kademe, durak durak ilerliyorum.

   Çok durak var; son durak yok. Hiç bitmiyor bu yolculuk, çok kısa olmasına rağmen. Sonu yok; hep acı veriyor.
  
   Her durakta hafifliyor acı, biraz olsun diniyor. Fakat bazen öyle hızlı ilerliyor ki bu yolculuk, çok acıtıyor, yakıyor canımı. 

Altuğ Doğukan Çan

Sıkıntı

   "Şimdi seni arıyorum,
   Ya da senin gibi birini."

   Ya aldatıyorum ya da aldatılıyorum. Her yol yine kendime çıkıyor; ya (kendimi) aldatıyorum ya da aldatılıyorum. Farkında değilim, yoruldum, çok yoruldum, yordu beni bu amaçsız koşturmacalar, sonu bir yere varmayan girişimler, çıkmaz sokaklar, kilitli kapılar, can sıkıntıları.

   Kim olduğumu, hangi rolü oynadığımı bilmiyorum, bazı hayatlarda başrol, bazı hayatlarda sadece figüranım, fakat biliyorum ki; "yetenekli bir oyuncuyum". Çünkü bu kadar saçma bir senaryoyu anlamlı kılmaya çalışıyorum, farklı oynayarak. Yine de başarısız olduğumuz belli her halimizden, herkes başrol olmak isterken, yönetmen figüran arıyor.

Yine, 
Yine,
Ve yine...

Altuğ Doğukan Çan

Kimim Ben?

   Ben, kimim ben? Kendi gözümden benim dünyamı...dışarıdan değil de, içeriden görünüşümü aktarmak istedim biraz.

   Kaybolmuş ve aydınlanmadan çokça uzak, kendine güvensiz, çevresinin de güvenini özünde toplayamamış, avare ve umutsuz, hayalsiz bir nesil tarafından dışlanmış ve gölgelerde, kayıp bir nesilden daha da kayıp fakat hayallere, düşüncelere, umutlara sahip, kendine ve aydınlanmasına inanan yalnız bir yolcuyum, bu tozlu, toprak yolda ilerleyen.

   Tüm beraberliğin tam ortasındaki yalnızlık, en büyük zaferin önünde gelen mağlubiyet ve kaybetme duygusuyum, ben.

   Kazanmalardaki kaybetmeyim ben, boşluktaki dolgunluk, karanlıktaki mum ışığıyım.

   Belki de ben, bir mum ışığı bile değil; bir kıvılcımım. Fakat biliyorum ve inanıyorum ki; küçük bir kıvılcım, çığlıklar attıracak büyüklükteki bir yangın çıkarabilir.

Altuğ Doğukan Çan

Tek Çare

   Mücadele etmekti bazen tek çare, vazgeçmeden, yılmadan ve yorulmadan kurtuluşa giden yolda, ilerlemek gerekiyordu.

   Sırtını dayadığı duvarlar yıkılınca, tek başına kalıyordu insan ve ancak o zaman anlayabiliyordu savaşması gerektiğini.

   Darbe alıyordu çok, istemese de düşman edinmeyi, nankörler ve arkadan vuranlar çıkıyordu ortaya, istemese de darbe alıyor, her yerden düşmanı çıkıyordu çünkü.Zayıf ise yıkılıyor, güçlü ise kanıyor, güçlü olabilmesi, dayanması ve hazırlıklı olması gerekiyordu her an, her zaman.

   Savaş ne zaman başlıyor, ne zaman bitiyor, belli olmuyordu. İlk darbeyle başlıyor, son kişi ayakta kalana kadar devam ediyordu bu vuruşmalar. Nadiren bitiyordu savaşlar; sonsuza dek; bazen sona eriyordu; kısa bir süreliğine.

   Savaşmak zorunda insan, ayakta kalmalı...

Altuğ Doğukan Çan,
Sevgilerle


21 Ağustos 2013 Çarşamba

Bitenlerin Yerini Başlayanlar Alıyor.

   Her şey bitti. Yerine yeni bir şeyler başlayacak. Çok büyük bir değişim yaşayacağım. Çok basit geliyor söylemesi, dışarıya da bu şekilde yansıdığını biliyorum. Fakat öyle zor ki aslında; yaşamadan bilemiyor işte insan. Her şeyi ama her şeyi bir anda arkanda bırakıp bambaşka bir yaşama başlamak bu zor olan, basit olan ise değişimin vereceği mutluluk... Her şeyi ardında bırakmanın verdiği kasvet ile sonradan durumu dengeleyecek mutluluk, asıl mutluluk olduğunu söyleyemeyeceğim yani.

   Eski günlerime dönmek ve o günleri doyasıya yaşamak için yapabileceklerim çok fazla. Fakat kim alabilir zamanı geriye? Kim getirebilir bize eski günlerimizi? Hepimizi yeniden bir araya kim toplayabilir? Sanırım hiç kimse.

   Eski dediğime bakmayın, birkaç ay öncesine dönmek istiyorum sadece, arkadaşlarımın yanına. O zamanki temponun stresini göze alarak...

   Çok özlüyorum, her şeyi ve herkesi, çok seviyorum. Çok güzel bir sene yaşadım, çok güzel bir dönemdi, doya doya yaşasa da insan, tadı damakta kalmıyor pek fazla. İstemeden de olsa üzülüyorum bu halime, neyse.

Değişen ve biten her şey, giden herkes adına...

Altuğ Doğukan Çan

18 Ağustos 2013 Pazar

Geçen Zaman

   Günler günleri kovalıyor. Zaman ilerlemiyor, "koşuyor". Bir de bu koşan zamanın geliştirdiği hayatlardaki monotonun esirleriyiz. Yani kısacası, hayat sürüyor ve bizler de her gün yeni şeyler görerek yaşıyoruz ve "yaş"lanıyoruz.

   Bir şeylere hazırlanıyoruz, yeni hayatlara hazırlanıyoruz, yeni ortamlara giriyor, yeni ilişkiler kuruyoruz insanlarla. Her gün her şey değişiyor, gelenler ve gidenler oluyor. Gidecekler ve gelecekler var, fakat biz sadece "gidecekleri" biliyoruz.

   Bazen kazanıyor, bazen kaybediyoruz. Hepimiz çeşit çeşidiz ve doğal olarak, bazen uyuşamıyoruz. Bazen de karakterlerin tamamen uyduğu oluyor birbirine.

   Kaybetmekten korkuyoruz birçoğumuz. İnsan yaşadıkça görüyor, gördükçe öğreniyor ve öğrendiklerini uyguluyor. Bunlar bizi yanlış yollara da sokabiliyor, size gelen yola yanış kişileri de sürükleyebiliyor. Bazı şeyleri yaşadıktan sonra insan bir durup düşünmek istiyor her şeyi, geçtiği yollara dönüp bir bakmak istiyor, öğrenmek istiyor ne kadar mesafe kat ettiğini, ihtiyaç duyuyor buna.



   Artık ilişkilerini kurarken tereddüt ile yaklaşıyor insanlara, bir nevi ön yargıyla. Sevmek, sevilmek istiyor fakat deneyimleri geliyor aklına, geçmişte yaşadıkları rahatsız ediyor onu bu konuda. Doğal olarak buna göre hareket ediyor, uyguluyor öğrendiklerini.

   Ne yaptığını bilmiyor, eski güzel günlere dönmek istiyor. Fakat olmuyor, her şeyi unutup tekrar deneyemiyor insanlar. Yeniden başlamak istiyor birey, tek başına olabilecek bir şey değil, güvenemiyor insanlar.



   Tek kalan, yüz yüze kaldığı geçmişi ve geçmişinde yaşadıklarından yola çıkarak aklını karıştıran saçma ve alakasız fikirler oluyor. Kendi kendini teselli etmeye çalışıyor insan artık son çare, yeniden başlamayı düşünürken, karşısındakini başka "kendileriyle"(!) görünce.

Yeniden başlamak?
Aklınızdan bile geçirmeyin, şans vermezler insana.

Altuğ Doğukan Çan


ZAMAN

   Üç türlü ayırır insan "zamanı", geçmiş, gelmiş ve gelecek.

   Geçmiş yaşadıklarından ibarettir, yaşadıklarından ve geçmişini yaşadığı kişiliklerden. Bu zamana kadar yaşadığın her şey oluşturur geçmişi ve hala oluşturmaktadır. Her geçen dakika tıkır tıkır, nakış gibi işlemektedir geçmiş defterine, her şey basittir aslında, hiçbir şey ifade etmez geçmiş.

   Geride kalanlardır geçmiş, güzel günler de vardır, en kötü anlar da. Hatırlayamazsın genelde, -ruh haline göre değişir tabi- yazacak bir şey bulamıyormuş gibi, kendini ifade edemiyormuş gibi, hatırlayamazsın güzel günleri de. Bazen her şey "boka sarar" Fante'nin dediği gibi. Ne yaptığını bilirsin, ne de ne söylediğini.





*"Yaşamınızdaki her şey boka sarar. Tüm hayatınız bok çukuruna doğru sürüklenir ve farkına vardığınızda her şey için çok geçtir." diyor Fante.

   Eskiyi hatırlıyorum ve geçmişte yaşıyorum. Hiçbir şeyin anlamı yok, "kısa vadeli" ve "uzun vadeli" olarak ayırdığım geleceği, doğal olarak tahmin edemediğimden, haz da alamıyorum. Fakat doğal değil haz alamamam, hiç yaşayamayacakmışım gibi geliyor gelecek. Tüm çizgiler belli olsa da "hayatın bir saniyesinin ne getireceği" belli olmuyor.

   Meydan okuyorum tüm hayatıma, zaten geçmişte yaşıyorsam bana yapabileceğin bir şey yok!
Yaşamışsam hep bir yerde birilerine canlanacak hatıralarım, bir yerlerde yaşayacağım yine, ölsem de, hiçbir zaman sonlanmayacak hayatım ve ben hep yaşayacağım, şu an burada olmasa bile, bir yerlerde yaşamış olarak kalacağım, herkes yok olana kadar, adalete kadar.



   Hep geçmişte yaşadım, yaşıyorum ve yaşayacağım 
   Üç bölümlü zaman ilacım olacak
   Ve ben durmayacağım
   Her şey boş ise
   Hayatın dumanından soluyacağım
   Herkes ölene kadar
   Adalette yaşayacağım
   Önemsenmeyen bir çöpçü'nün dediği gibi
   Hayatın saniyelik dönüşlerinde "kazanacağım"

Ölenler adına, yaşıyorum.

Ne olursa olsun en yakın DOST ve dostlarıma...

Altuğ Doğukan Çan

12 Ağustos 2013 Pazartesi

YOL GÖSTERİCİ!

   İnsan öyle bir yere gelmiştir ki, atlattığı günlere şaşar. Hızla geçen zamanın ardından yine bir yol ayrımına gelmiştir ki; "görünen köy artık kılavuz ister".

   Hep bir rehbere, bazen bir patrona, genelde bir ustaya, kimi zaman sevdiği birine, çoğunlukla bir "Tom Amca"ya ihtiyaç duyar, gideceği yolu göstermesi, yapacaklarını söylemesi, işi elinden öğrenebilmesi, teselli edilebilmesi, tavsiye alabilmesi için.

   Zor bir kararı kolaylıkla verebildiğim bir gündeyim, her şeyi zamana bırakabildiğim bir dönemdeyim.
En büyük kılavuzumun zaman olduğunu, her şeyin bir zamanı olduğunu tekrar hatırladığım bir gündeyim.

   Zamanın, acılarınızı örtebilmesi, mutluluklarınızı arttırabilmesi, kararsızlıklarınızda size yardım etmesi, size hayatın nasıl yaşanacağını ve kendinizi tanımayı sağlaması dileğiyle.


   Gidiyorum...uzağa,
   Uzaktayım.

Altuğ Doğukan Çan

25 Temmuz 2013 Perşembe

Yeni, Yine, Yeniden.

     Yine, yeniden her şey. Bitenlerin yerini başlayanlar alıyor, alışamıyor insan birden önüne çıkanlara. Öncekilerden farksız, her şey tekrarlanıyor.

     Bazıları da var ki; aniden önünüze çıkmasına rağmen sanki yıllardır tanıyormuşsunuz, yıllardır berabermişsiniz gibi davranıyorsunuz. Geriye dönüyorsunuz ve bakıyorsunuz, daha hiçbir şey yaşanmamış fakat sanki beraber uzun yılları değerlendirmişsiniz. Belki bu, o "bazılarının" önünüze çıktığı anda içinizde yaktığı "uzun yılları beraber değerlendirme" isteği yüzündendir. İstenendir belki yaşadığını sandığın, istenendir belki beklenen, bazen hiç istemezsin tabi beklediğini, o apayrı bir eriyiş.

     Her şey böyle yeniden başlayınca, birdenbire koca bir başlıkta buluyor insan kendini, yeni bir düzende, yine aynı konumda. Her şey değişse de yine aynı şeyleri yaşıyor insan. Hiçbir şey değişmiyor aslında. Kimi gelen çok boş hissettiriyor, kimi gelen de öyle bir dolduruyor ki...

     Bir uyanıyor insan ve yeni bir güne başlıyor, bir şeyler yaşıyor, sonra yine yatıyorsun yatağına, bir oraya, bir buraya dönüp düşünüyor, neler yaptığını.
     Bir uyanıyor insan ve yeni bir güne başlıyor, bir şeyler yaşıyor, sonra yatmadan yatağına, bakıyorsun ki "dünün aynısı".

     Başlıyor ve bitiyor her şey, sonra tekrar başlıyor ve bitiyor, bitince yine başlıyor, sonra tekrar... Tüm yaşananlar bitiyor. Olacakların sonu yok, 2 gecelik bir yaşantıda ilk günü anlatmak tüm yaşantıyı anlatmaya yetiyor. Bir ömrün bir yarısı nasıl geçtiyse diğer yarısı da aynı şekilde tekrarlanıp bitiyor. Nasıl yaşadığını bilmeden insan ömür bitiveriyor.

"Yüzme bilmeden daha,
Deniz görmeden,
Hiç güneşte yanmadan.
Şimdi ölmek istemem,
Bir kalbi sarmadan...
Aşkı tatmadan daha,
Onunla sarhoş olmadan,
Hiç sevişmeden daha..."

Altuğ Doğukan Çan



   


 

3 Nisan 2013 Çarşamba

Ulaşamamak

 Bazen sadece uzaktan bakıyorsun, sen her şeyi biliyorsun, onu tanıyorsun, ona bakıyorsun, onu seviyorsun. Sadece seni fark etmesini istiyorsun, kafasını çevirip bakmasını. Fark etse her şeyin düzeleceğine, düzeltebileceğine inanıyorsun. Her umut başka bir umudu doğuruyor.

 Bırak her şeyi yoluna koymayı, bırak buna inanmayı, o sadece hayatına devam ediyor. Sen de salak gibi izlemeye devam ediyorsun. Bazen tekrar görüyorsun onu, bazen göremiyorsun bile. Aklından silinmiyor bir türlü, sen hala onu düşünüyorsun, ona bakar gibi ancak onun haberi bile olmuyor. Belki hala yok.

 Neyse, çıkarılacak ders;
 Hayatın çoğu zaman acımasızdır, bize hediyeler vermez, tolerans göstermez.
 Boş umutlarınızı siktirmeyin, basın yolunuza.

Var

Söylemek istediklerim var,
Söyleyemediğim.
Dokunma isteğim var,
Erişemediğim.

Nefesini hissetmek isterken göğsümde,
Sen üflemiyorsun,
Kaybolmak isterken gözlerinde,
Bakmıyorsun bile yüzüme.

Anlatamadıklarım var,
Senin bilmediğin.
Hissetiklerim var benim,
Bir türlü şarkı olup sana ulaşamayan.

Duymadıkların var,
Ağzımdan dökülmeyenler.
Görmediklerin var,
Cesaret edemeyip sana gösteremediğim,
Görüp üzüleceksin,
Üzüleceksin ve gideceksin diye,
Ödümün koptuğu.

Sen varsın,
Sen!
Sana olan yığınla aşkımı gösteremediğim,
Sen varsın.
Sana hissettiremediğim,
Sana duyuramadığım,
Sana söyleyemediğim.

Engeller var,
Aramızda koca koca.
Koşup sana gelemediğim,
Senin şikayet ettiğin.

Çok büyük zorluklarım var,
Benim aşamadığım,
Senin bilmediğin,
Görmediğin.

Altuğ Doğukan Çan

31 Ocak diyorum, ne diyeyim.

7 Ocak 2013 Pazartesi

Susmak Gerekir Bazen.

  En büyük çare susmaktır bazen, bir konuşma veya bir soru karşısında sessiz kalmak. Susmak bir konuşmayı veya bir soruyu gerektirir bazen, karşısında sessiz kalmak için.

  Susarız, bazen sevdiğimiz bir insana karşı, değer verdiğimiz bir insan. Bazen yabancı bir adama veya yabancı bir kadına karşı susarız, hiç tanımadığımız bir insan, daha önce hiç görmediğimiz biri.

  Bazen bir şehre karşı susarız, acı verir bildiklerimizi anlatamamak, konuşamamak. Bir geceye susmaktır en acısı da, geceyle iç içe geçersiniz, acı verir.

Altuğ Doğukan Çan

Gökyüzü ve Kuşlar Adına...

  Bazen gereksiz hissederiz bu gereksiz taştan şehirde. Tüm umutların -hayallere giden yolların- boğulmaya yüz tuttuğu bu yerde değerli hissetmeniz -yapısından ve bireylerden olsa gerek- çok zordur. Ancak değersiz hissetmek kaybetmek değil, vazgeçmek olur şehre karşı. Birey kaybetmeyi göze alır boşluğa sürüklenirken, vazgeçmeyi alamaz, almamalı. Çünkü vazgeçmek, bireyi bir boşluğa değil, şehrin karanlığına iter. Her şeyin düzende olduğu anda birden bozuk bir sistemde bulmak kendini, şehre karşı yenik düşmek.

Altuğ Doğukan Çan

Umut

  Ne olursa olsun, korkmayın, sıkılmayın, vazgeçmeyin ve asla umudunuzu kaybetmeyin. Çünkü umutlar bizi sadece hayallerimize değil, başarıya ve mutluluğa da götürür. Belki başarı ve mutluluk da hayalimizdir? 

  Umudunuzu kaybetmeyin, umut hiç de kaybedilecek bir şey değil.

Altuğ Doğukan Çan 

Hangisi?

 Kapkaranlık bir sabah, saat çok erken ve yağmur, sessizlikte boğulmuş gibi. Bu koskoca karanlığın keskin sessizliğini bulunduğunuz yer yarıp deşiyor.

 Hepimiz "özgürlük" deriz. Ancak iki kişilik bir aksiyonda dahi özgürlük yoktur. Çünkü bazı haklarınızı ikinci kişinin kullanmasına izin verirsiniz.

 Belki de bir şeylerden feragat etmenizdir bu. Değer verdiğiniz insanlara bir şeyleri vermektir belki de. Değer verdiğiniz insanlar, umarım değerinizi bilirler.

Altuğ Doğukan Çan

Mutluluk.

 Hiç ummadığınız mutlulukları tadarsınız yaşam boyunca. Öyle zevk vericidir ki bir evrene yetebilir. Mutluluk insanın düzenli olarak alması gereken bir ilaçtır, çoğu zaman tam da unutulup umutlarımız kesmiş, boşluğa düşmeye ve kaybolmaya yüz tuttuğumuz an, üzerimize bir mutluluk koşar coşkuyla, işte o an koşar. Karşılayabilirseniz mutlusunuz, değerini bilin, çünkü mutluluk göreceli bir kavramdır. "Göreceliymiş, hani nerede, göremiyorum?" demeyin. Mutluluk çaba ve ruhun olgunluğuyla elde edilen bir kavramdır, görebilirsiniz, eğer çabalarsınız.

 Mutluluğun size sunduğu fırsatları geri tepmeyin, değerlendirin, bir yolunu bulun, mutlu olun. Mutlu olmak bireyin elinde tuttuğu güçtür, mutluluk bazen kısadır ve hiç ummadığınız zamanda sizinle olur, değerlendirin. Mutluluk göreceli bir kavramdır, görmeyi deneyin.

Altuğ Doğukan Çan

Sen Biliyorsun.

 Defalarca düşmüş olduğun boşluk senin evindir artık. Susman ve dayanman mümkün müydü zaten, hiç ummadıklarının seni kalbinden yumruklaması karşısında? Unutma, bu yüzden değiştin, saçını kazıttın, tarzını değiştirdin, bambaşka biri oldun, içindeki binbir kişiden birini ortaya çıkararak, ve sen, sen aşık oldun, hiç hüzün tatmadan.

Altuğ Doğukan Çan

Hayaller ve Umutlar

 Hepimizin hayalleri ve umutları var, gerçekleştirmek istediğimiz, gerçekleşmesini beklediğimiz, gerçekleştirdiklerimiz, gerçekleştiremedikleriz. Hayaller bir insanın hayatını ve karakterini belirler, aynı zamanda ruhu besler. Umutları doğurur hayaller bir süre sonra, sizi ne olursa olsun istediğinizin veya hayalinizin üzerine yürümenizi sağlayacak ve sizi hiçbir şeyin durdurmasına izin vermeyecek umutlar doğurur.

 Hayaller gerçekleşmek isterler, bu yüzden umutları salarlar üzerimize, onları gerçekleştirmek için bir yol, bir kılavuzdur umutlar. Hayaller güzel ve hoş, gerçekleştirmek istediğiniz her şeydir. Umutlarınız kaybetmeyin, çünkü hayallerinize giden tek yol umutlarınızdır.

Altuğ Doğukan Çan

Kim bilebilirdi?


 Herkes olmak isterdi, bulutlar kadar özgür, gökyüzü kadar ferah ve denizler kadar güzel. Fakat kimse bilemezdi ki, bulutlar neden hep ağlıyor, gökyüzü nereye kadar ferah ve denizler neden bu kadar hüzünlü? Kim bilirdi ki? Kim bilebilirdi?

-Yaşamayan hiç kimse.

Altuğ Doğukan Çan



Beklenilen...

 Beklenilen sadece hayaller , yaptığımız sadece beklemek. Beklentiler sadece, hayaller.

 Yazılacak hiçbir şey kalmadığı için anlamsızlığın en dibine vurulan bir an, şu an.

 Ne anlamsız ve karışık duygular içindeyim, belki bir nesli başlatıp bir nesli bitirdiğimi bilmeden, anlamadan ne yaptığımı. Tek yaptığım bu, anlamamak, saçmalamak ve olduğum yerde durmak sadece. Sesimi kendim bile duymadığım, anlamsız, saçma bir an.

 Bu kadar saçmalık yetmeli sanırım? Bazen susmak gerekir, birazdan olacağı gibi, ne için bilmiyorum, daha çok anlamsızlık kusturur.

Altuğ Doğukan Çan

6 Ocak 2013 Pazar

Mutluluk Hakkında Saçmalık

 Mutlu olmak, herkesin yokluğundan kahrolduğu bir his. Hep aranan, arandığında bulunamayan göreceli kavram, mutlu olmak. Mutlu olabilmek için bir şeyler bekler insan, bir şeyler yapmak için bir şeyleri beklemek gibi. İnsan sadece bekler mutlu olmayı, aslında mutlu olmak bireyin elindedir. Ancak fark etmez bunu birey, elindeki gücü yitirmiş olan birey, içinden geldiğini fark edemez bu gücün.

 İnsan bekleyerek mutlu olmaz, zevk alarak mutlu olur, zevk almayı bilerek mutluluğun anahtarını elinde tutar. Bireyin sürekli mutlu olması mümkündür, ancak mutluluk da gelir ve gider, tekrar gelir, belki hiç gitmez masallardaki gibi. Eğer hep mutlu olabilseydik, değerin ne olduğunu da bilirdik pembe hayatlarımızın içinde.

 Hayattan zevk alın, zevk almasını bilin, mutluluğun anahtarı sizde olacak.

-Sonsuza kadar mutlu, tıpkı masallardaki gibi, bu mümkün.

Altuğ Doğukan Çan

Bazen


Canım sıkılıyor bazen,
Bazen deli gibi hissediyorum.
Bazen diyorum;
Belki bir deliyim.

Bazen hiç karşılık vermeden,
Çatlayana kadar susasım geliyor.
Susuyorum,
Çatlayana kadar bazen.

Bazen bir saniye önce yazdığım "eski" yazımı siliveriyorum,
Çünkü aptalca geliyor her anım gibi.
Bazen çok mutlu oluyorum,
Hiç olamadığım kadar bazen.

Bazen bir çırpıda aşka dalıyorum,
Hiç bitmeyecekmiş gibi bazen,
Bazen hiç yaşanmamış gibi,
Hiç yaşanmamış gibi bazen.

Altuğ Doğukan Çan

5 Ocak 2013 Cumartesi

Pencere

 Bir pencereden bakmak gibidir, her şey veya her şey yerine söyleyebileceğimiz "hayat". Bir pencereden bakmak gibi, bir sonbahar günü sabaha karşı, kapalı ve ışıksız ve sıcacık havayı izlemek gibidir, küçük ve yeşil odanızın penceresinden. 

 Yeni şeyler düşünürsünüz, yatarak bakarsınız pencereden, sadece gökyüzünün gözükmesi sizde uçma hissi uyandırır sakince. Yumuşak ve sakin bir uçuştur, hafif, tıpkı uyumak gibi. Her şeyde olduğu gibi pencerenizden bakarken de dibi vardır evinizin, kafanızı kaldırıp pencereden yer yüzünün pisliğini gördüğünüzde son bulur uçuşunuz. 

 Sadece hayalleri söndürmek ister, küçük ve şirin yeşil odanızda bile rahat vermez size, gerçekleri gösterir, sizi perişan eder hayat. Ayakta kalabildiğiniz kadardır hayat, iyi yaşamanız, hatta yaşamanız içindir, saçma olan her şey gibi.

Altuğ Doğukan Çan

Korkarsın, Kaybedersin, Geçer Zaman

  Çok mutlusun bazen, hiç kimsenin edemeyeceği kadar mutlu. Bazen iğrenç durumdasın, hiç kimsenin kurtaramayacağı kadar iğrenç ve kötü. Bazen hiç batmadığın kadar dibe batarsın, yetmez, hiç korkmadığın kadar korkarsın kaybetmekten, kaybetmekten değil de vazgeçmekten korkarsın belki de.

  Dünya dönmez bazen, bazen de hiç akmaz zaman, bazen beklerken, bazen acı çekerken geçmez zaman, dönmez dünya. Çok çabuk zaman geçer bazen, hemen ölüm gelir bazen de, özellikle mutlusundur zaman akıp giderken, bazen de hüzünlüsündür. Bazen hiç kaçırılmayacak , unutulmayacak anlar varken uçup gider zaman.

  Bazen kaybedersin kendini, bazen de... Bazen işte, bazen...
İyi ki kaybederiz, iyi ki kaybederiz kendimizi, karşımıza yeni yüzler çıkartır hayat.

Altuğ Doğukan Çan

Benzersin Sadece.

 Sıcak bir kahve gibi bazen, üzerine döküldüğün kurabiyeyi eritmesen bile sıcağınla ısıtırsın.
Bazen kırık bir bardak gibi suyundan vazgeçtirirsin insanları.
Etrafındakileri sıkarsın bazen, düz bir zemin gibi.
Bazen çok ama çok eğlendirirsin, nedenini bilmeden.
Bazen mutlu eder, mutlu edersin, karşılıklı bir "sevgi çerçevesi" oluşturmuşsundur, hiç kimsenin oluşturamadığı gibi.
Sadece saçmasındır bazen de, ne yaptığını bilmezsin, kimse de seni anlamaz.

Altuğ Doğukan Çan 

Tesadüfler

 Birdenbire değişti her şey. Bu kadar kaliteli yaşayacağım hiç gelmemişti aklıma. Her sözün ağzımızdan aynı anda çıktığı, her hareketin aynı hareket olduğu bir gece. Bazen kısa sürmesini istediğiniz için kısa süren bir gece. Hiç olmadığı kadar aynı olduğunuz, tesadüflerin ve aynılığın en dibine vurduğunuz gece, aynı anda aynı şeyleri sorduğunuz, aynı kişilik ile aynı amaca ilerlediğiniz, aynı davranış ile aynı eylemi gerçekleştirdiğiniz, aynı karakter ile aynı şeylere sahip olduğunuzu itiraf ettiğiniz gece, her şey değişir ve güzelleşir, birdenbire, belki sonsuza kadar.

Altuğ Doğukan Çan

Bir Kişilik Tavsiyesi

 Önce bir bütünlük oluşturmak gerekir. İç dünyanızı tamamlamanız, kişiliğinizi tamamlar. Nasıl yapacağınız konusunda hiçbir fikrim yok, herhangi bir fikri olan yorum yapsın? Kişiliğinizi bölmeden toplamalısınız, hiç olmadığınız kadar iç içe olmalısınız kendinizle. Bir bütünle hareket etmelisiniz, parça parça değil. Yani;
"Kişiliğini topla, sonra bunları konuşuruz."

Altuğ Doğukan Çan

Bir Sabah Uyandım.

 Yeni umutlarla uyanmak var bir güne. Sanki her şey baştan başlamış gibi uyanmak. Hiç tatsız ve mutlu, umutlu bir gün. Hayallerinizin beslendiği, yeniden başladığı her şeyin, hepsinin bir sabah, uyanışta birikmesi, bunlar da var dünyada.

Bir Sabah Uyandım.

Bir sabah uyandım, 
Hala güneş doğmamış,
Kan ter ile kalktım,
Hiç kimseler uyanmamış.

Bir sabah uyandım,
Hülyalarım gerçek oldu,
Güneş ve ay, gökyüzü gülümsedi.
Mutluluklar içime doldu.

Altuğ Doğukan Çan

4 Ocak 2013 Cuma

Sor Bana Pişman Mıyım?

 Yine her zamanki gibi sıradan bir gündü bugün. Yine dersten çıkmıştım, yine eve doğru yürümek için arkadaşlarımı bekliyordum ki, birdenbire bir farklılık oldu ve aniden görüşümdeki görüntü kalitesi arttı. 'O' gelmişti, sanki uzun süredir berabermişiz gibi lafa daldı hemen;
"Biliyorum, istemiyordun ama vermek istedim, geçen gece her şeyi kağıda döktüm, vermek zorunda hissediyorum." dedi. Birkaç kelime zırvaladım ben de. Sonra gitti, ondan ikinci mektubumu alıyordum. İlk mektuptan bahsetmedim hiç kimseye, çünkü okurken ağlamıştım. Defalarca okudum, defalarca ağladım. Duygusuz olduğumu bildikleri için kimseye bahsetmedim. Ancak bugün dayanamadım ve anlatıyorum. Belki ileride bu yazıyı yazdığım için kendime kızacağım, "bir kız için mi?!" diyeceğim, biliyorum, fakat ben de yazmak zorunda hissettim.

 Hep parlak ve hep kahverengimsi bu kış havasında yine bir karar alamadım bugün, yine her şey boş ve her şey yine dopdolu. Çok şey değişti ama hiçbir şey değişmedi hayatımda. Yeni insanlar tanıdım, bana ilham veren, beni anlayan, bana yardımcı olan, beni bırakmayacak insanlar olduklarına eminim. Kaygım yok ancak hayatımdan gidenler var, hayatımdan silinip kaybolacak olanlar, kaygım bu.

Ancak;
"Sor bana pişman mıyım?"

-Pişman mıyım?

Sanmıyorum...

Altuğ Doğukan Çan