...

...

13 Kasım 2014 Perşembe

Vahşet

   Altın tabaktaki çöpüm, kokmuş, kirli, zararlı, hoşlanılmayan bir parçayım. Bu yüzden toparlayamıyorum belki de, piyanoya, daktiloya, gitarın tellerine, saksafonun kapaklarına kafamı vurmam gerekip de vuramadığım için her zaman kaçıyor benden aklım.

   Yıldız ise çöle düştü bir gece, yararak ilerledi kumdan dağları, tepeleri, sarı saçlarıyla aydınlattı önünü, koştu günlerce. Şeytanla son sevişmesiydi gökte, bu düşürdü onu yer yüzüne.

   Çöktüm, kendi yıkıntımın altında eziliyorum şu an. Üzerime ateş serpiştiriyor gece olduğunda gökyüzü. Şarkımı arıyorum her yerde ya da beni tutup götürebilecek bir şeyleri. Hiçbir şey eskisi gibi değil ve garip geliyor. Her şey daha farklı geliyor, yorucu, bunaltıcı ve sikten.

   Bir çöp için fazla beklenti içerisindeyim, farkındayım, ancak her şeyin, herkesin huzur bulmaya ihtiyacı vardır. Bekler dururuz gelmesini huzurun, her şeyimizi yitirdiğimizi bilmeden. Yok olan bir şey nasıl görünebilir ki bir daha birine? Nasıl var edebilirsin istediğin şeyleri tekrardan? Eskiye dönüyorum ve heves ediyorum, her şey üzerime yıkılana kadar devam edeceğim yine, her şey kırılırken tutunmaya çalışacağım dallara ve budaklara, hiç bir şey çekmez ağırlığımı, kimse tutmak istemez kollarımdan, düşmeye mahkumum, çünkü düşmeye mahkumdur bazıları.

Altuğ Doğukan Çan

6 Kasım 2014 Perşembe

Nedensizlikler mi?

   Ne bu beni delirten? Kızgın olduğumda üzerime daha çok beton dökmem mi? Aramıza kilometrelerce duvar örüp senden kaçıyor olmam mı? Hiçbir şeyin yararı yok, hala bir hatasın galiba, reddedemediğim, sen hala beni kolaylıkla, su içer gibi reddederken.

   Çağrıyı göklerden bekliyor gibiyim; aydan, ay ışığından, gökyüzünden yeryüzüne; benimle kirlenmiş asfalta delice akan zamandan, koyu bulutlardan, sabaha karşı rengi eşsizce açılan ufuklardan bekliyor gibiyim.

   Bunun yanı sıra, ne beni bu kadar sorgulayıcı yapan? Zamanın geçişini bekliyorum sen ve ben için, her yerde, takıldığım her çukurda, her yıkıntıda, her dökülüşte, her düşüşte neden arıyorum, nedir bu her şeyde bir neden arayışımın nedeni? Neden...ve neden? Yardım et, beni itme. Sebepler içinde, ışıksızlıkta boğuluyorum.

Altuğ Doğukan Çan

4 Kasım 2014 Salı

Oluşum

   Merak ediyorsanız nasıl tamamlandığını bu olgunun; beklediği bütünlüğü parçalar halinde bulduğunda birey, en büyük beklentisinden sıyrılır ve ruhunun kırıklıklarıyla kesilir kendi kendine. Rekabeti görür ve yenilir, dönüşümü görür ve dışına düşer, tadı alır ve kenara çekilir geride kaldığını düşünerek.

   Önce karanlık bir boşluğa sürüklenir, hafif rüzgarların keskinliğiyle kaybeder hislerini. Derin yaralar açılır düşüncelerinde. Ters dönen demir kapakları geri döndüremez artık, her şey oturduğu haliyle kalır, en küçük şeyi bile değiştirmek için çok geçtir, vazgeçildiğini düşünerek vazgeçer, ardından derin bir yalnızlığa gömülür.

   Gözlerini kapatır ve mezarına sıçrar, derin çukurlara bırakır beklentilerini ve hislerini. O zamana kadar hiç ölmemiştir, zaten ölmüş olduğunu bilmeden, ölmez de zaten.
Daha önceden ölmüş olduğunu biliyor gibi "yürüyor".

Altuğ Doğukan Çan

3 Kasım 2014 Pazartesi

Kaybettiğim

   Tek tesellim gece düşleri ve geceleri ayın aydınlattığı bulutlar. Her an üzerime çakılacakmış gibi duran yıldızların ve renksiz beton yığınlarının ışıksız ve susuz boşluğunda, benim aksime başkalarının etrafında dönen küçük dünyamın uçsuz ormanlarında yorgun ve halüsinatif gözlerle uykusuzca koşarak benliğimi arıyorum.

   Bekleyenim yok, kendimden başka beklediğim kimse de yok bu ürkünç dev sarmaşıklar arasında. Bir yüceltiş değil bu, daha çok bir yardım çağrısı. Sarılmışım zehir tarafından, boğuluyorum. Benin geri gelmesini ve beni kurtarmasını bekliyorum. Korkuyorum kurtulamamaktan. Ölmekten değil, zaten ölmüş olmaktan korkuyorum. Tükenmişim. Beklediğim gelmeyecek gibi. Değiştim mi, nerede kaldı özüm?

   Hayır! Hayır, ölmüş olmak demek değişmek. Ben, ne zamandır ben değilim? Nerede kaldı öz benliğim? Esir kaldığım yere doğru yol açıyor kendine, kurtaracak beni, biliyorum.

Altuğ Doğukan Çan

2 Kasım 2014 Pazar

Bitmiş Gibi

   Bir şey olabilir mi dersin bundan sonra aramızda?
   Bitmiş gibi, fazla konuşmak istemiyorum. Nasıl devam edebilirim ki başkası tarafından zaten yarılanmış bir şeye? Başkasının yarısını çizdiği resmin devamını nasıl çizebilirim? Ne renge boyayabilirim bu bitişi bilmiyorum. Ancak bitmiş gibi. Durmuş gibi tüm saatler ve çökmüş gibi gece üzerimize. Ben hala sokak lambalarının altında yağmuru izlemekle meşgulum, sesini duymayı, omzuma dokunmanı bekliyorum. Neden bu kadar basit ve bu kadar dokunulabilir? Nasıl olabiliyor bu kadar ulaşılabilir?
   Beklediğim tek cevap buydu aslında.

   Her anında, boşlukta süzülür gibiyim...
   Neydi acaba bu sefer senden beklentim? Uzun bir yalnızlığın ardından yine bir gece kapımı açarken ne bekliyordum acaba? Aslında tam olarak bir soru değil bu, sorulması gereken soru da değil bu, sadece kısa da olsa huzuru aradım. Bir lafı vardı bir kadının; "Mutluluk hep bulamadığın bir şey, sonunda ellerinden kayacak da olsa, tutmalısın."
   ...harika.

Altuğ Doğukan Çan

1 Kasım 2014 Cumartesi

Bilir misin?

   İnsanlar yaşadığı sürece üzerinde, yeryüzü iyi bir yer olmayacak. Özellikle senin gibi, sizin gibi insanlar olduğu sürece kurtulamayacak pislikten ve acıdan. Taşlar yağacak üzerimize ateş kustuğumuz sürece. Açlıktan gebereceğiz gözümüz doymadığı sürece. Kargalar yiyecek leşlerimizi.

   Mezarlarınıza tüküreceğim, diken bile bitmesine izin vermeyeceğim hatıranız üzerinde. Nefret kusacağım ölülerinize, yakılsa bile temizlenmez zira cesetleriniz, çünkü iğrençliğe ve insanlığınıza bulanmıştır bedenleriniz. Yılanlar bile yanaşmayacak ölülerinize, toprak utanacak üzerinde yatıyor olduğunuz için, yağmurlar bile temizleyemez çünkü sizi ve sizleri.

   Kokuşmuşluğunuz içinde gebereceksiniz bir gün, ölüm bile kabul etmeyecek sizi, ölüm bile utanacak size dokunmaya, görecek; ruhunuz bulanmıştır insanlığa. Kanınız renginden utanacak, sizin vücudunuzda akmaya korkacak kanınız, çekilecek uzaklara ve utanacak ölümle karşılaşmaya.

   Bense mezarlarınıza tüküreceğim, bırakmayacağım hiçbir anıt sizin adınıza. Zira üzerinizi kapatacak çamur, sizi dibine alacak deniz bile kusacak sizlerin insanlığının kokusunu aldığında. Siyah bile kaçacak sizden, farkında o da, vücutlarınız bulanmıştır insanlığınıza. Hangi taş, hangi kil ister ki sizi yazmak, sizi anlatmak? Bilir misiniz insanlığınızı? Görür müsünüz körlüğünüzü? Duyar mısınız sağırlığınızı? Kim kabul eder sizleri, hangi kelime anlatmak ister hikayenizi? Düşünün, bittiniz, yoksunuz ancak pisliğiniz tüm dünyaya bulaşacak, çünkü vücutlarınız bulaşmıştır insanlığınıza. Ve ben, bulup; mezarlarınıza tüküreceğim.

Altuğ Doğukan Çan

Şanssızlığıma

   Elimde değil, şanssızlığıma üzülüyorum. Cansızlığıma, aptallığıma üzülüyorum. İnsanların gözümün içine bakarak beni vurduğuna üzülüyorum, gidenlere değil. 

   Bir anda üzerime yıkıldı her şey. Enkaz altındayım, yardım için bağırdıkça daha çok çığ düşüyor üzerime. Ağırlığı altında eziliyorum yanlışlarımın. 

   Bir anda oluverdi her şey. Bir saatte düştü devlet, bir gecede çatladı ve kum oldu koca kaya, bir dakikada eğildi yüzyıllık meşe, bir günde döküldü tüm yıldızlar yeryüzüne ve kaybettim parlayan gözleri. 

   Bir anda yıkıldı üzerime Berlin Duvarı, Çin Seddi ve Batı Şeria'nın Gazze duvarı. İlk yağmurda yıkıldı üzerime altına sığındığım çatı, ilk günahta birbirine girdi yeryüzüm ve gökyüzüm, ilk rüzgarda söndü özgürlüğün ateşleri ve bir anda üzerime kaldı yük. 

   

Kötü Zaman

   Tam ihtiyacım olduğu zamanda yıkıldı her şey. Herkes güvenimi bir anda kaybetti, hepsi aynı anda terk etti beni, zamanın tüm pisliği bana kaldı. Neden bilmiyorum, benim suçum belki de, bu kadar açık, bu kadar geniş olmak benim yanlışım.

   Basitim, en basitten daha basit, en salaktan daha salağım.

31 Ekim 2014 Cuma

Kargaşa

   Neye ihtiyacım var kendim için en acı olanı dudaklarımın arasından dumancasına salabilmem için? Karanlık gecenin yeşil hayalleri, hiçbir zaman gerçeğiyle uyuşmayan, geometriden arınmış, ölçülemez uykusal birimler, pencerelerden içeri sızan zamansız mavi kuş, yalancı kadınlar, saldırganlık krizleri, hayal kırıklığı ve dar boşluk...hangisi olabilir kusmak istediğim?

   Bir rehbere ihtiyaç duyuyorum, elimden tutup götürmesi için bekliyorum, diğer adamlardan farkım ne, ruhu buluyorum, hislerimi kaybediyorum. Görüntüler hızlanıyor, hiç kimse yok, her şey çok hızlı hareket ediyor, arabalar çarpışıyor, binalar yıkılıyor, şimdi algılayabiliyorum, bir şekilde hallet.

Şarkım

   Duyamadığınız, durup dinleyemediğiniz, sözlerinden anlam çıkaramadığınız, basit bulduğunuz, hoş bulmayıp hor gördüğünüz, sessiz, derin şarkımdır bu benim. Kökten işler bana, derinlerimde hissederim melodisini, belimden yukarı, boynuma doğru yükselir şarkım. Duyamazsınız, geceden daha sessiz, okyanuslardan daha derin, sevgilerinizden daha içtendir o.

   Yorgunluklarımı anlatır, başka söylemi yoktur, en sığ, en dip, en dar, en karanlık köşelerimi, sonsuz yıkımımı anlatır şarkım. Geceleri yükselir dingince, zamansız, karşılıksız. Pişmanım, yazamıyorum.

Altuğ Doğukan Çan

Titreme

   Daha da soğumaya, daha da uzaklaşmaya başladım herkesten. Anlaşamıyorum insanlarla, onların güldüklerine gülemiyor, onların zevk aldıklarından çok çabuk sıkılıyor, tahammül edemiyorum. Etrafımda onlardan çok olduğunda kulaklarımın etrafına bir utanç çemberi asılıyor ve yüzüm düşüyor, içime kapanıyorum.

   Gülüyorlar ve eğleniyorlar ve ben onların yerine utanıyorum. Daha da nefret ediyorum insanlardan. Güldükleri, mutlu oldukları ya da tökezleyip düştükleri, dolayısıyla ağladıkları şeylere bakıyorum. Takılıp kalıyorlar sığ çukurlara, ben onlardan daha da nefret ediyorum. Konuşamıyorum aralarında, özgür değilim aralarında, güvende değilim, koca duvarlar üzerime yıkılıyor aralarında. Yapamıyorum aralarında.

   Sonsuz bir gitme duygusu; kapalı kalırsa kafese bir kuş, intihar eder. Gülüyorlar, utanıyorum. Ölüyorum ben.

Altuğ Doğukan Çan

30 Ekim 2014 Perşembe

Aynı Yerdeyim, Aynı Yerde Miyim?

   Kayalar koşarcasına yuvarlanıyor üzerime. Zaman acı bir zehir, boğazımdan içeri akıyor durmaksızın, yetişemiyorum. Bu muyum ben? Girmeye çalıştığım hiç bir kılıf uymuyor ruhuma. Kaçıp gitmek istiyorum habersizce, şanssızlığımın eseri bu, şanssızlığımın eseri bu kişiliğim. Sıkıcıyım, biliyorum, acizim her şeyden, bir dala tutunup çıkamıyorum bu sikten akıntının içinden.

   Çok hata yaptım, sen de bu hatalardan biriydin, sana ettiğim veda da bu hatalardan biriydi. Ben de yaptığım hatalardan biriyim. Acınası halde geldim, acınası halde gidiyorum, ne beni ezip geçen bu şey, dışarıdan sapasağlam gözüken koskocaman bir kayayı içten çatlatan ve toz eden şey? Kaldıramıyorum, bu yükü kaldıramıyorum, sıcakla soğuk bir, var ve yok da öyle. Fark etmiyor hiç bir şey, bir şeyin oluşu ya da olmayışı, girmeye çalıştığım tüm kılıfların ipi sökük ve sığınmaya çalıştığım tüm çatılar dökük.

   Yardım edemeyecek sanırım hiç bir şey, tükendim, öylesine oyalanıyorum nehrin kenarında, nehirden aşağı dökülenleri izleyerek. Ve dökülmez hiç bir su, nehirlerden yukarı.

Altuğ Doğukan Çan

6 Temmuz 2014 Pazar

Düşüş

   Yetersizim. Yorgunum. Umrumda da değil. Sadece göz göre göre bir şeylerin yitip gittiğini görmek, hiç yitip gitmeyecek şeylerin bile bir anda toz olduğunu görmek rahatsız edici. Gerçek rahatsız edici. Bakmak istemiyorum, görmek de istemiyorum. Canım yanıyor. Omuzlarım ağrıyor başıma kadar. Gözlerimi açamıyorum. Nasıl düştüm bu hale ben? Ah, unutmuşum, sıçıp batırmakta üzerime yoktur.

   Kafamda uçuşan ruh ile gerçeğe düşen, evrende bir hacme sahip herhangi yansıma, birbirinden çok farklı. İfade edemiyorum, çizemiyorum kafamdakini, herkes ortaya bir şeyler atıyor; sanki çözülmesi gereken tek problem benmişim gibi. Sunulan çözümler ikna edici gözüküyor ancak hiç biri işe yaramıyor. Denemedim mi sanıyorsunuz? Çölün asfalt yolunda ezilmiş bir kirpi gibiyim. Çarpılmış ve yol kenarına savrulmuş. Biri geliyor ve yüzümü çevirmeye çalışıyor. İlk gördüğü şey vücudumu yiyen böcekler, sonrası ise içi boş bedenimden üflenen tıkayıcı koku. Sadece bir hayvan olarak değil, bir form olarak ölüme yem olmuşum. Çiğnendiğimi hissedebiliyorum, ölüm, ölüm ve ölüm. Ölümün kokusu. Ölümün resmi. Ölüm her yerde...ve düşüş her zaman mümkün. Hiç bir kelime dâhi anlamasanız bile.

   Kendi peşimden insanları da uçurumdan aşağıya sürüklemek istemiyorum, bırakın ellerimi, en azından sadece ben gideyim, ölüm istiyor artık beni, kokumu aldı, durmayacak. Bırakın ellerimi, zaman işlemeye devam ediyor. Korkmuyorum, her zaman olan bir şey bu, sevmek de sevilmek de istemiyorum, insanları kırıyorum, kafamdaki ile bedenime dokunan kişi farklı. İzahı yok, yüksek camdan atlamak istiyorum, sessizliğin, soluksuzluğun, koyu bulutların olduğu bir günde.

   Hâlen beceremiyorum.

Altuğ Doğukan Çan

18 Haziran 2014 Çarşamba

Terk Edilmiş

   Ne arayacak, ne yazacak kimsem var, açıkçası pek umurumda da değil.

   İnsanlar çok umursamaz olduğumu söylüyorlar, halbuki sadece uzanıp tutacak bir el arıyorum, uzattıklarını göremiyorum, onlarsa uzattıkları ellerine tükürdüğümü söylüyorlar. Geçiştiriliyorum. Yalnızım, yorgunum.

Altuğ Doğukan Çan

Şanssız Bir Gün Daha

   Ne yapacağımı bilmez ve yitik haldeyim. Duygularım arasına sıkışmış adamı uyandırmak için yüzüne su serpecek yollar arıyorum. Altında oturduğum gökyüzünün mavisi ve kızılı bile boğuşuyor, yine güneşin batışını izlemeye geldiğim yerden güneşin batışını izleyemiyorum. Şanssız bir gün daha.

Altuğ Doğukan Çan

İçeriden

   Şafakta doğumu, gece olduğunda ölümü göreceğiz. Yeniden doğum ve ardında kaçınılmaz ölüm var, gecenin kuyruğunda.
   Kimsesiz ve bitkin, tedirgin, korkmuş ve kendinden o kadar da emin değil, iki karakter arasına sıkışıp kalmış -ah, yoksa milyonlarca karakter mi demeliyim?- ve yitmiş. Ya da böyle sanıyor, böyle görüyor kendini.

Altuğ Doğukan Çan

Çabuk

   Yeterince düşünmüyoruz birileri için yaşamaya başlamadan önce. Her şeyi ona adayıp tüm ânı ve tüm yaşantımızı onun üzerine kuruyoruz. Çok çabuk güveniyoruz, çok çabuk seviyoruz, dolayısıyla her şey de çok çabuk bitiyor. Rüya gibi, birkaç saniye sürse de derinden etkileniyoruz. Rüya gibi, sonunda mutlaka uyanıyoruz.

Altuğ Doğukan Çan

Gidenler ve geri dönmeyecekler adına...

   Yağmur damlaları üzerime savruluyordu. Gidenlerin ve dönmeyecek olanların içimde bıraktığı burukluğu, ayrılığın ve özlemin anlamsız acısını tekrar içimde yaşadım. Vazgeçmekten de vazgeçmiştim, becerebildiğim hiçbir şey yoktu herhalde.
   Bitkinim, çalabileceğim bir kapı, tutabileceğim bir el yok. Göremiyorum.

Altuğ Doğukan Çan

3 Şubat 2014 Pazartesi

Delilik

   Kendi kendini üzme ihtiyacı duyuyorsun, alışkanlıklarının değişmesi her ne kadar umursamazlık duygusu yaratsa da üzerinde.

   Duygularına tecavüz etse de çaresizlik, acıdan kahrolsan da, ne çığlık atmaya ihtiyaç duyuyorsun ne de ağlamaya. En küçük bir ses çıkarmadan, bir damla yaş dökmeden oturuyorsun, bunalıyorsun, çok sıkışıyorsun, boğazına bir sancı takılıyor, içine oturamıyor bile yaşadıkların.

   Ağlamak tek yolken duygularını süzmenin ve boğaza takılan acıyı söküp atmanın, akmıyor göz yaşların; umursamazlığın yüzünden, donuk bakışlı tükenmiş gözlerinden.

   Yine her şey tam yoluna girmişken, yine birden her şeyin boka saracağını sezebiliyorsun; derken yerle bir oluyor etrafında dönen dünya, beklediğinden çabuk biniyor üzerine yük. Yine karanlıkta yalnızlıkla sevişmek zorundasın zevksiz, şıksız boşlukta.

Altuğ Doğukan Çan 

Kararsızım

   Neydi beni sana bağlayan?

   Asıl sormam gereken; sana ihtiyaç duymama sebep olan bir bağ mı vardı aramızda, yoksa sadece ben mi hissediyordum bunu; ben mi bağlıydım sana? 

   Beni sana bağlayan bir şey mi vardı? Evet, sende tamamen başka bir şeyler vardı, beni sana bağlayacak kadar "başka"...ya da yoktu. Yoktu aslında. İçimde, derin bir yerlerde senden izler taşıyordum sadece, beni derinden etkilemiştin. Sana ihtiyaç duymamı sağlayan buydu.

   Ayıramıyorum, anımsayamıyorum; bitmiş miydi ki yeniden başladık? Neden yeniden başladık, başa sardık? Bittiği için mi başladık, başladığı için biz de mi bittik? Yoksa tam aksine, yarım mı kalmıştı bu karmaşa?

Altuğ Doğukan Çan

Böyle Devam mı Edecek?

   Yeni bir başlangıçtayım, hiçbir şeyi bitirmeden. Yine.

   Farkına vardıkça canımı sıkıyor, yine olgularla özdeşleştiriyorum insanları elimde olmadan, yazdıklarımı birilerine adıyorum, her ne kadar elimde olmasa da...bunu yapmayı istemesem de.

   Belki de geçmişten korkuyorum, yaşadıklarımı yerinde bulmuyorum. İlk defa dile getirebildiğim bir şey bu; uzun zamandır kafamı kurcalayan, içimin içimi yemesine sebep olan, kişiliğimi bölen, iç dünyamı darmadağın eden bir darbe gibi, bir hastalık, tüm vücudumu ele geçirmiş bir zehir, düşünmemi engelleyen bir kısırlık.

   Doğru yerde, doğru zamanda doğru insan ile birlikte olamamış olmak. Olamayacak olmanın kaygısı. Hayatta hiçbir şeyin değerinin kalmamış olması ve hiçbir şeyin değere layık olmadığı düşüncesi. Anlamsız yaşayış. Hiçbir anlam ifade etmeyen kelimeler, insanlar, yerler, zamanlar, hareketler, davranışlar. İhtiyaç olarak duyulan büyük bir merak duygusu, insanların ne yaptığına, ne için yaşadığına dair. Serzeniş. Asıl gerçeğin sıradan yaşayışta olduğu düşüncesi. Kaybolan insanlar. Terk edip giden insanlar. Kaybolan zaman. Zaman kaybı insanlar. Bu büyük ve kolay farkedilebilir/görülebilir anlamsızlığı inkar ediş. Yalnızlık. Yine yalnızlık...sonsuza kadar.

   Merak ediyorum, yok mu bunun bir çaresi? Neden yeniden başladı her şey ya da "yeniden başlamış gibi" yaptı? Kavramların rol yeteneğinin olduğunu bilmiyordum, başka "ben"ler ile mutluydu oysa ki o.

Altuğ Doğukan Çan

Başladık

   Yazabiliyorum, sonunda. Yazabilmem, kalemi kağıdın üzerinde biraz olsun gezdirebilmem için mutlaka olguların değişmesi gerekiyor, tıpkı insanların duygularının değişmesi gibi. Değişen duygular bir süre sonra tükeniyor, bitiyor, hissedilen hiçbir şey kalmıyor sonunda, tek fark bu yazma faktörleri ve değişen duygular arasındaki fark.

   Tıpkı yaşamak gibi yazmak, birden şekilleniyor her şey. Birden ağzınızdan dökülen kelimelerin kalemin ucuyla kağıtta çekici bir vücut oluşturması gibi. Bok gibi. Aşk olarak biten, "dostluk" olarak yeniden başlayan, kasetin başına sarılan ilişkiler gibi.

   İpler elinizde olsa da kaybedebilirsiniz tüm yetilerinizi; yapmacık bırakır bu sizi.

Altuğ Doğukan Çan

2 Şubat 2014 Pazar

Bohem Rapsodisi I

   Bir gece pusunda gizlendik, hafifçe esen rüzgar okşadı saçlarımızı. Gecenin gizemini solumuştuk yalanlarımız ölene kadar içimizde, bizi birbirimize sarhoş yapan buydu. Denizin koyuluğu vurmuştu kalplerimizin en dibine, bizi kaybeden buydu sahilde. Döküldük yıldızlar gibi sahile. Burada bulmuştuk birbirimizi, gökyüzü ağlarken yine bir gece. Hüzünlü deniz alıp götürmüştü bizi uzaklara, yine yalnızlıklarımıza gömülmüştük en arı halimizle.

   Bitmeyecek gibiydi bu uzaklık ve bundan beslenerek taşmıştı özlem gözlerimizden. Dudak kırıklıklarından dökülen birkaç kelimeyle bitmişti ayrılık, yok olmuştu bu uzunca uzak kalış. Peki ya özlem? Doğduğu ilk günden bu yana, her gün taşıyor hayallerimizdeki sahilde. Dökülen yıldızları alıp götürüyor uzaklara, hüznüne boğmadan bırakmıyor, masmavi ve sisli adaların kıyılarına...bir ağıdın simgesinin bulunduğu, bir sevginin mekanı olan, kimine göre çok daha başka anlamlar taşıyan adaların kıyılarına...sonsuz ufukta ve sonsuz gün ışığında, sonsuz ferah adaların kıyılarına, sonsuz güzellikteki hüzünlü adaların kıyılarına.

Altuğ Doğukan Çan 

Neden Birbirimiz?

   Acısıyla kıvranmıştık hüzünlü denizin, uzun zaman geçmişti aradan, seni beklerken fark etmiştim bunu. Yeni zamana uçuşurken içimdeki durgun denizin kuşları, gözlerimden taşıyordu bu durgun ve hüzünlü deniz. Birbirimizden haberimiz bile yoktu, denizin ortasındaki adanın sahillerinde yürürken.

   Dolunay parlatmıştı tenimizi, kan ve ter içinde kalana dek sevişmiştik ruhlarımızın dolgunluğuyla, o gece dudaklarından süzülmüştü göz yaşların.

   Kör olmuştu düşüncelerimiz, düşünemiyorduk birbirimizden başka hiçbir şeyi, başkalığa kısırdık. Sen ve ben vardık sadece...ah, bir de şarkılar vardı. Belki de şarkılardı bizi sarhoş eden, ağlatan melodileriyle göz bebeklerinden dudaklarına kadar dokunan şarkılar...ya da sendin beni sarhoş eden, bendim seni sarhoş eden, birbirimizdik. Hatırlamıyorduk ikimiz de, birbirimizden başka hiçbir şeyi. Fakat biliyorduk ki; seviyorduk birbirimizi.

Altuğ Doğukan Çan

Bitiyor Sayfalar Ömrün Gibi.

   Bitiyor sayfalar, gitgide tükeniyor, kalemindeki mürekkep gibi, senin gibi, ruhun gibi. Yazdıkça tükeniyor, bitiyor. Soluklaşıyor ve kaybediyor cazibesini, her şey kafanda dönüp duruyor.
   Müdahale edemiyorsun düşüncelerine, birden kopup gidiyor film...bambaşka biri olup çıkıyorsun.

Altuğ Doğukan Çan

Rutin

   Gözlerimi gözlerinden alabilmek çok zor, hâlâ uçuşuyor hayallerim, bitmeyecek olan bu düşü yaşıyorum dudaklarından düşercesine, paramparça her şey, darmadağın, kayboldum göz bebeklerinde, bir yaş olup akmadan.

Altuğ Doğukan Çan

1 Şubat 2014 Cumartesi

Mesafeler

   Saatlerce gözlerinin içinde dans eden gölgeleri izleyebilirdim oysa ki, güneş gibi parlayan göz bebeğinin dokusundan sıkılmadan. Gözünün renginde boğulabilirdim yanarcasına, sellercesine akan göz yaşlarından süzülmeden önce. Dokunabilirdim dudaklarımla dudaklarına, zarif duruşunla büyülemeseydin beni. Hiçbir zehir etki etmezdi dolgun ruhuma, serinleyebilirdim esişinle.

   Sevişebilseydim gözlerinle, ezilebilseydim ağır bakışlarında, belki de doğuştan kör olsam da anlatabilirdim renkleri sana, senden daha iyi. Sahilde sen izlerken donuk, kör bakışlarımı, hafif bir esintiyle.

   Kelimeler olmazdı kılavuzumuz, her an dokunabilseydik birbirimize, belki o an anlayabilirdik söylediklerimizin anlamı olmadığını. Birbirimize akabilirdik iki şelale gibi hislerimizin doruğundan...sevgimizin nedenini bilmeseydik.

Altuğ Doğukan Çan

Bilmediğimiz bir şey.

   Hayat işlemeye devam ederken vücudumuza dokularını, zamanın geçmeye başladığını anlamıştık; saatin ne işe yaradığını anladığımız gibi.
   Sürekli "Bu zamana kadar saf mı yaşadık?" sorusu var akıllarımızda; gereksiz. Sanki saf yaşayacakmışız gibi geri kalan hayatımızı...saf yaşadığımızı sandığımız bir yarısı gibi.
   Farklı olmaya çalışıyoruz, hepimiz. O kadar mantıksız ki bu uğraşlar; hepimiz farklılaştığımızda aynı kalacağız aslında, bunu bilmeyerek uğraşıyoruz.
   
   Aynı kalarak farklı olabilirdik aslında; farklı olarak da aynı kalabilirdik...herkes gibi.

Altuğ Doğukan Çan

31 Ocak 2014 Cuma

Neden Yazıyorum?


   Yorucu bir monotondayız. Hiçbir şeye ayıracak vaktimiz yokken, rutin hüzünler, bulantılar var. İçimdekileri gereksiz ve anlayışsız insanlara anlatmak gibi büyük bir hata yapmak yerine, içimdekileri kağıda kusmayı* daha samimi buluyorum. Kağıdı, yazıyı, kalemi, ucundaki kömürü daha samimi buluyorum, bu yüzden yazıyorum.

   İnsanlarla anlaşamadığım için onlarla paylaşmak yerine, kağıtlara kusuyorum* duygularımı. Bu yüzden yazıyorum; beni insanlar acıttığı için. Paylaşmam gerekenleri, içimdeki sıkıntıları, hüzünleri, bulantıları onlar yarattığı için, denizi yıkamak gibi bir şey olurdu içimdekileri insanlarla paylaşmak, bu yüzden yazıyorum.

   *Kağıda kusuyorum, ona değer veriyorum. "Hem değer veriyorsun, hem kusuyor musun yani?" diye sormuşlardı. Kusmak, istemsiz bir harekettir. Kusma işlemi başladığı zaman durdurulamaz. Kusmak yarıda kesilemez, midenin bazı sorunları kusmaya sebep olur. Kusmak acildir, gerekir, ihtiyaç duyarsınız kusmaya, mideniz bulandığında.

"Rutin öldürür." derler.

Altuğ Doğukan Çan

Neredesin?

   Söylesenize kuşlar, nerede sevgilim?
   Neden göndermedi son öpücüğünü? Bana "iyi geceler" dilemeden uyumazdı, uyuyamazdım. Uyumadım.
   Bir sigara daha yaktım. Bekliyorum. Kıvırcık saçlarından dökülen hüzün, gözlerinden akan yaş, dudaklarından süzülen sevgi ile dolu zarfı bekliyorum.
   Bir sigara daha yaktım, hava yumuşak, iyi. Rüzgarlı yine.
   Yağmur bile yağdı. Ha, bu arada, sen yoksun.
   Gittiğin günden beri garip hissediyorum. Maalesef sadece seninle özdeşleşiyor olgular. Yalan olduğunu anladım; çok şeyin. Çok şey yalanmış. Yağmur öğretti bana bunu, senin bana ağlamayı öğrettiğin gibi.
   Birkaç gündür gökyüzü bile kızıyor sana. Ama bir şey diyemiyor, susuyor. Sırılsıklam olan yine ben oluyorum.
   Rüzgar suskun, o da kırgın sana. Bana da esmez oldu. Beni benden götürüyor sadece, konuşmuyoruz. Sadece sesini duymak yetecek hepimize, tek kelime, tek söz; her şeyi betimlemeye yetebilirdi...her şeyi anlatmaya, hepimizi iyi hissettirmeye.
   Bekliyorum sevgilim, sen yoksun.
   Şehirde ben bile varım, sen yoksun.

Altuğ Doğukan Çan