...

...

6 Temmuz 2014 Pazar

Düşüş

   Yetersizim. Yorgunum. Umrumda da değil. Sadece göz göre göre bir şeylerin yitip gittiğini görmek, hiç yitip gitmeyecek şeylerin bile bir anda toz olduğunu görmek rahatsız edici. Gerçek rahatsız edici. Bakmak istemiyorum, görmek de istemiyorum. Canım yanıyor. Omuzlarım ağrıyor başıma kadar. Gözlerimi açamıyorum. Nasıl düştüm bu hale ben? Ah, unutmuşum, sıçıp batırmakta üzerime yoktur.

   Kafamda uçuşan ruh ile gerçeğe düşen, evrende bir hacme sahip herhangi yansıma, birbirinden çok farklı. İfade edemiyorum, çizemiyorum kafamdakini, herkes ortaya bir şeyler atıyor; sanki çözülmesi gereken tek problem benmişim gibi. Sunulan çözümler ikna edici gözüküyor ancak hiç biri işe yaramıyor. Denemedim mi sanıyorsunuz? Çölün asfalt yolunda ezilmiş bir kirpi gibiyim. Çarpılmış ve yol kenarına savrulmuş. Biri geliyor ve yüzümü çevirmeye çalışıyor. İlk gördüğü şey vücudumu yiyen böcekler, sonrası ise içi boş bedenimden üflenen tıkayıcı koku. Sadece bir hayvan olarak değil, bir form olarak ölüme yem olmuşum. Çiğnendiğimi hissedebiliyorum, ölüm, ölüm ve ölüm. Ölümün kokusu. Ölümün resmi. Ölüm her yerde...ve düşüş her zaman mümkün. Hiç bir kelime dâhi anlamasanız bile.

   Kendi peşimden insanları da uçurumdan aşağıya sürüklemek istemiyorum, bırakın ellerimi, en azından sadece ben gideyim, ölüm istiyor artık beni, kokumu aldı, durmayacak. Bırakın ellerimi, zaman işlemeye devam ediyor. Korkmuyorum, her zaman olan bir şey bu, sevmek de sevilmek de istemiyorum, insanları kırıyorum, kafamdaki ile bedenime dokunan kişi farklı. İzahı yok, yüksek camdan atlamak istiyorum, sessizliğin, soluksuzluğun, koyu bulutların olduğu bir günde.

   Hâlen beceremiyorum.

Altuğ Doğukan Çan