...

...

3 Şubat 2014 Pazartesi

Delilik

   Kendi kendini üzme ihtiyacı duyuyorsun, alışkanlıklarının değişmesi her ne kadar umursamazlık duygusu yaratsa da üzerinde.

   Duygularına tecavüz etse de çaresizlik, acıdan kahrolsan da, ne çığlık atmaya ihtiyaç duyuyorsun ne de ağlamaya. En küçük bir ses çıkarmadan, bir damla yaş dökmeden oturuyorsun, bunalıyorsun, çok sıkışıyorsun, boğazına bir sancı takılıyor, içine oturamıyor bile yaşadıkların.

   Ağlamak tek yolken duygularını süzmenin ve boğaza takılan acıyı söküp atmanın, akmıyor göz yaşların; umursamazlığın yüzünden, donuk bakışlı tükenmiş gözlerinden.

   Yine her şey tam yoluna girmişken, yine birden her şeyin boka saracağını sezebiliyorsun; derken yerle bir oluyor etrafında dönen dünya, beklediğinden çabuk biniyor üzerine yük. Yine karanlıkta yalnızlıkla sevişmek zorundasın zevksiz, şıksız boşlukta.

Altuğ Doğukan Çan 

Kararsızım

   Neydi beni sana bağlayan?

   Asıl sormam gereken; sana ihtiyaç duymama sebep olan bir bağ mı vardı aramızda, yoksa sadece ben mi hissediyordum bunu; ben mi bağlıydım sana? 

   Beni sana bağlayan bir şey mi vardı? Evet, sende tamamen başka bir şeyler vardı, beni sana bağlayacak kadar "başka"...ya da yoktu. Yoktu aslında. İçimde, derin bir yerlerde senden izler taşıyordum sadece, beni derinden etkilemiştin. Sana ihtiyaç duymamı sağlayan buydu.

   Ayıramıyorum, anımsayamıyorum; bitmiş miydi ki yeniden başladık? Neden yeniden başladık, başa sardık? Bittiği için mi başladık, başladığı için biz de mi bittik? Yoksa tam aksine, yarım mı kalmıştı bu karmaşa?

Altuğ Doğukan Çan

Böyle Devam mı Edecek?

   Yeni bir başlangıçtayım, hiçbir şeyi bitirmeden. Yine.

   Farkına vardıkça canımı sıkıyor, yine olgularla özdeşleştiriyorum insanları elimde olmadan, yazdıklarımı birilerine adıyorum, her ne kadar elimde olmasa da...bunu yapmayı istemesem de.

   Belki de geçmişten korkuyorum, yaşadıklarımı yerinde bulmuyorum. İlk defa dile getirebildiğim bir şey bu; uzun zamandır kafamı kurcalayan, içimin içimi yemesine sebep olan, kişiliğimi bölen, iç dünyamı darmadağın eden bir darbe gibi, bir hastalık, tüm vücudumu ele geçirmiş bir zehir, düşünmemi engelleyen bir kısırlık.

   Doğru yerde, doğru zamanda doğru insan ile birlikte olamamış olmak. Olamayacak olmanın kaygısı. Hayatta hiçbir şeyin değerinin kalmamış olması ve hiçbir şeyin değere layık olmadığı düşüncesi. Anlamsız yaşayış. Hiçbir anlam ifade etmeyen kelimeler, insanlar, yerler, zamanlar, hareketler, davranışlar. İhtiyaç olarak duyulan büyük bir merak duygusu, insanların ne yaptığına, ne için yaşadığına dair. Serzeniş. Asıl gerçeğin sıradan yaşayışta olduğu düşüncesi. Kaybolan insanlar. Terk edip giden insanlar. Kaybolan zaman. Zaman kaybı insanlar. Bu büyük ve kolay farkedilebilir/görülebilir anlamsızlığı inkar ediş. Yalnızlık. Yine yalnızlık...sonsuza kadar.

   Merak ediyorum, yok mu bunun bir çaresi? Neden yeniden başladı her şey ya da "yeniden başlamış gibi" yaptı? Kavramların rol yeteneğinin olduğunu bilmiyordum, başka "ben"ler ile mutluydu oysa ki o.

Altuğ Doğukan Çan

Başladık

   Yazabiliyorum, sonunda. Yazabilmem, kalemi kağıdın üzerinde biraz olsun gezdirebilmem için mutlaka olguların değişmesi gerekiyor, tıpkı insanların duygularının değişmesi gibi. Değişen duygular bir süre sonra tükeniyor, bitiyor, hissedilen hiçbir şey kalmıyor sonunda, tek fark bu yazma faktörleri ve değişen duygular arasındaki fark.

   Tıpkı yaşamak gibi yazmak, birden şekilleniyor her şey. Birden ağzınızdan dökülen kelimelerin kalemin ucuyla kağıtta çekici bir vücut oluşturması gibi. Bok gibi. Aşk olarak biten, "dostluk" olarak yeniden başlayan, kasetin başına sarılan ilişkiler gibi.

   İpler elinizde olsa da kaybedebilirsiniz tüm yetilerinizi; yapmacık bırakır bu sizi.

Altuğ Doğukan Çan

2 Şubat 2014 Pazar

Bohem Rapsodisi I

   Bir gece pusunda gizlendik, hafifçe esen rüzgar okşadı saçlarımızı. Gecenin gizemini solumuştuk yalanlarımız ölene kadar içimizde, bizi birbirimize sarhoş yapan buydu. Denizin koyuluğu vurmuştu kalplerimizin en dibine, bizi kaybeden buydu sahilde. Döküldük yıldızlar gibi sahile. Burada bulmuştuk birbirimizi, gökyüzü ağlarken yine bir gece. Hüzünlü deniz alıp götürmüştü bizi uzaklara, yine yalnızlıklarımıza gömülmüştük en arı halimizle.

   Bitmeyecek gibiydi bu uzaklık ve bundan beslenerek taşmıştı özlem gözlerimizden. Dudak kırıklıklarından dökülen birkaç kelimeyle bitmişti ayrılık, yok olmuştu bu uzunca uzak kalış. Peki ya özlem? Doğduğu ilk günden bu yana, her gün taşıyor hayallerimizdeki sahilde. Dökülen yıldızları alıp götürüyor uzaklara, hüznüne boğmadan bırakmıyor, masmavi ve sisli adaların kıyılarına...bir ağıdın simgesinin bulunduğu, bir sevginin mekanı olan, kimine göre çok daha başka anlamlar taşıyan adaların kıyılarına...sonsuz ufukta ve sonsuz gün ışığında, sonsuz ferah adaların kıyılarına, sonsuz güzellikteki hüzünlü adaların kıyılarına.

Altuğ Doğukan Çan 

Neden Birbirimiz?

   Acısıyla kıvranmıştık hüzünlü denizin, uzun zaman geçmişti aradan, seni beklerken fark etmiştim bunu. Yeni zamana uçuşurken içimdeki durgun denizin kuşları, gözlerimden taşıyordu bu durgun ve hüzünlü deniz. Birbirimizden haberimiz bile yoktu, denizin ortasındaki adanın sahillerinde yürürken.

   Dolunay parlatmıştı tenimizi, kan ve ter içinde kalana dek sevişmiştik ruhlarımızın dolgunluğuyla, o gece dudaklarından süzülmüştü göz yaşların.

   Kör olmuştu düşüncelerimiz, düşünemiyorduk birbirimizden başka hiçbir şeyi, başkalığa kısırdık. Sen ve ben vardık sadece...ah, bir de şarkılar vardı. Belki de şarkılardı bizi sarhoş eden, ağlatan melodileriyle göz bebeklerinden dudaklarına kadar dokunan şarkılar...ya da sendin beni sarhoş eden, bendim seni sarhoş eden, birbirimizdik. Hatırlamıyorduk ikimiz de, birbirimizden başka hiçbir şeyi. Fakat biliyorduk ki; seviyorduk birbirimizi.

Altuğ Doğukan Çan

Bitiyor Sayfalar Ömrün Gibi.

   Bitiyor sayfalar, gitgide tükeniyor, kalemindeki mürekkep gibi, senin gibi, ruhun gibi. Yazdıkça tükeniyor, bitiyor. Soluklaşıyor ve kaybediyor cazibesini, her şey kafanda dönüp duruyor.
   Müdahale edemiyorsun düşüncelerine, birden kopup gidiyor film...bambaşka biri olup çıkıyorsun.

Altuğ Doğukan Çan

Rutin

   Gözlerimi gözlerinden alabilmek çok zor, hâlâ uçuşuyor hayallerim, bitmeyecek olan bu düşü yaşıyorum dudaklarından düşercesine, paramparça her şey, darmadağın, kayboldum göz bebeklerinde, bir yaş olup akmadan.

Altuğ Doğukan Çan

1 Şubat 2014 Cumartesi

Mesafeler

   Saatlerce gözlerinin içinde dans eden gölgeleri izleyebilirdim oysa ki, güneş gibi parlayan göz bebeğinin dokusundan sıkılmadan. Gözünün renginde boğulabilirdim yanarcasına, sellercesine akan göz yaşlarından süzülmeden önce. Dokunabilirdim dudaklarımla dudaklarına, zarif duruşunla büyülemeseydin beni. Hiçbir zehir etki etmezdi dolgun ruhuma, serinleyebilirdim esişinle.

   Sevişebilseydim gözlerinle, ezilebilseydim ağır bakışlarında, belki de doğuştan kör olsam da anlatabilirdim renkleri sana, senden daha iyi. Sahilde sen izlerken donuk, kör bakışlarımı, hafif bir esintiyle.

   Kelimeler olmazdı kılavuzumuz, her an dokunabilseydik birbirimize, belki o an anlayabilirdik söylediklerimizin anlamı olmadığını. Birbirimize akabilirdik iki şelale gibi hislerimizin doruğundan...sevgimizin nedenini bilmeseydik.

Altuğ Doğukan Çan

Bilmediğimiz bir şey.

   Hayat işlemeye devam ederken vücudumuza dokularını, zamanın geçmeye başladığını anlamıştık; saatin ne işe yaradığını anladığımız gibi.
   Sürekli "Bu zamana kadar saf mı yaşadık?" sorusu var akıllarımızda; gereksiz. Sanki saf yaşayacakmışız gibi geri kalan hayatımızı...saf yaşadığımızı sandığımız bir yarısı gibi.
   Farklı olmaya çalışıyoruz, hepimiz. O kadar mantıksız ki bu uğraşlar; hepimiz farklılaştığımızda aynı kalacağız aslında, bunu bilmeyerek uğraşıyoruz.
   
   Aynı kalarak farklı olabilirdik aslında; farklı olarak da aynı kalabilirdik...herkes gibi.

Altuğ Doğukan Çan