...

...

18 Aralık 2013 Çarşamba

Bir Yol

   Çok kısa bir yolculuktayım; acıya doğru gidiyorum. Parça parça, kademe kademe, durak durak ilerliyorum.

   Çok durak var; son durak yok. Hiç bitmiyor bu yolculuk, çok kısa olmasına rağmen. Sonu yok; hep acı veriyor.
  
   Her durakta hafifliyor acı, biraz olsun diniyor. Fakat bazen öyle hızlı ilerliyor ki bu yolculuk, çok acıtıyor, yakıyor canımı. 

Altuğ Doğukan Çan

Sıkıntı

   "Şimdi seni arıyorum,
   Ya da senin gibi birini."

   Ya aldatıyorum ya da aldatılıyorum. Her yol yine kendime çıkıyor; ya (kendimi) aldatıyorum ya da aldatılıyorum. Farkında değilim, yoruldum, çok yoruldum, yordu beni bu amaçsız koşturmacalar, sonu bir yere varmayan girişimler, çıkmaz sokaklar, kilitli kapılar, can sıkıntıları.

   Kim olduğumu, hangi rolü oynadığımı bilmiyorum, bazı hayatlarda başrol, bazı hayatlarda sadece figüranım, fakat biliyorum ki; "yetenekli bir oyuncuyum". Çünkü bu kadar saçma bir senaryoyu anlamlı kılmaya çalışıyorum, farklı oynayarak. Yine de başarısız olduğumuz belli her halimizden, herkes başrol olmak isterken, yönetmen figüran arıyor.

Yine, 
Yine,
Ve yine...

Altuğ Doğukan Çan

Kimim Ben?

   Ben, kimim ben? Kendi gözümden benim dünyamı...dışarıdan değil de, içeriden görünüşümü aktarmak istedim biraz.

   Kaybolmuş ve aydınlanmadan çokça uzak, kendine güvensiz, çevresinin de güvenini özünde toplayamamış, avare ve umutsuz, hayalsiz bir nesil tarafından dışlanmış ve gölgelerde, kayıp bir nesilden daha da kayıp fakat hayallere, düşüncelere, umutlara sahip, kendine ve aydınlanmasına inanan yalnız bir yolcuyum, bu tozlu, toprak yolda ilerleyen.

   Tüm beraberliğin tam ortasındaki yalnızlık, en büyük zaferin önünde gelen mağlubiyet ve kaybetme duygusuyum, ben.

   Kazanmalardaki kaybetmeyim ben, boşluktaki dolgunluk, karanlıktaki mum ışığıyım.

   Belki de ben, bir mum ışığı bile değil; bir kıvılcımım. Fakat biliyorum ve inanıyorum ki; küçük bir kıvılcım, çığlıklar attıracak büyüklükteki bir yangın çıkarabilir.

Altuğ Doğukan Çan

Tek Çare

   Mücadele etmekti bazen tek çare, vazgeçmeden, yılmadan ve yorulmadan kurtuluşa giden yolda, ilerlemek gerekiyordu.

   Sırtını dayadığı duvarlar yıkılınca, tek başına kalıyordu insan ve ancak o zaman anlayabiliyordu savaşması gerektiğini.

   Darbe alıyordu çok, istemese de düşman edinmeyi, nankörler ve arkadan vuranlar çıkıyordu ortaya, istemese de darbe alıyor, her yerden düşmanı çıkıyordu çünkü.Zayıf ise yıkılıyor, güçlü ise kanıyor, güçlü olabilmesi, dayanması ve hazırlıklı olması gerekiyordu her an, her zaman.

   Savaş ne zaman başlıyor, ne zaman bitiyor, belli olmuyordu. İlk darbeyle başlıyor, son kişi ayakta kalana kadar devam ediyordu bu vuruşmalar. Nadiren bitiyordu savaşlar; sonsuza dek; bazen sona eriyordu; kısa bir süreliğine.

   Savaşmak zorunda insan, ayakta kalmalı...

Altuğ Doğukan Çan,
Sevgilerle