...

...

26 Eylül 2012 Çarşamba

Kader

   Dünyanın kareleri detayları oluşturur ve piksellere ayırır. Her piksel kareye bir hayat, bir kader yerleştirilmiştir. Bu piksel kareler birbirine bağlıdır sıkı ve kalın halatlarla. İşte burada birleşir kaderler de, hayatlar da, burada kesişir, birbirlerinin karşısına burada çıkarlar. Her insan bir karedir, her hayat bir yere yerleştirilir ve bundan sonra başlar hikayeler.

   Eğer siz de bir karede yer alıyorsanız -ki alıyorsunuz- sizin de bir hikayeniz var. Hikayeniz bulunduğunuz yere göre değişmez, kaderinize göre değişir. Bir yerde güneş doğarken diğer tarafa sürekli karanlık çöker daha güneş bile doğmadan. Ama işte burada bozuluyor denge ve kader başlıyor; bazen aynı yerde olsanız bile kaderiniz kara ise zaten size güneş doğmuyor, güneşi batmayan bir yerlerde dahi olsanız. Bulunduğumuz yere göre değil yani hikayemiz, ışığımız, kaderimizin rengine göre.

Not: Niye anlattım bilmiyorum ama bazen şapşalca şeyler yazıyorum, ilgisiz alakasız ve yeteneksiz yazılar yazıyorum, yani ara sıra ilham tükenik iken yazıyorum.

Altuğ Doğukan Çan

22 Eylül 2012 Cumartesi

Hisset

Nefesin nefesimde olmadığında,
Gözyaşlarımı yüzünde hissedemeyeceksin.
Gecenin karanlığına bürünememiş gözlerini gözlerimden ayırdığında,
Dudakların uyuşacak ki, dudaklarım dudaklarında olmayacak.

Gece benden kaçıp yolcu olduğunda,
Sesimi kulağında hissedeceksin ki çınlayacak.
Gözden kaybolup benden uzak olduğunda,
Elimi elinde hissedeceksin ki ruhum yanında olacak.

Sus,
Elimi elinde hisset ki ruhum yanına.
Sus,
Sesimi kulağında hisset ki çınlıyor.

Sus,
Dudaklarını dudaklarımda hisset ki uyuşmuyor.
Sus,
Gözyaşlarımı yüzünde hisset ki nefesim nefesinde.

Altuğ Doğukan Çan

19 Eylül 2012 Çarşamba

Hissetmeden Olmaz.

   Zaman kaybediyorsunuz, hemen sevdikleriniz arayın, eğer onlarla beraberseniz onlara sarılın, onlara onları sevdiğinizi söyleyin, zaman geçiyor, hem onlar hem de siz yaşlanıyorsunuz. İnsan hiçbir şeyi başına gelmeden başına gelmeden bilemiyor ve hissedemiyor. Şu an üzerime doğru gelen pişmanlığım, sevgisizliğim ve kıymet bilmezliğim birazdan beni boğup gebertecek, size söylüyorum, bırakın zamanınız sevdiklerinize harcansın, onlara onları sevdiğinizi söylemediğiniz her bir zaman dilimi hislerinizi bayatlatıyor, ağartıyor.

   Boşuna anlattığımın farkındayım, çünkü sevmediğinizi sandığınız insanlar, yanıbaşınızdan ayrılırken anlıyorsunuz onu sevdiğinizi. Duygular aynı zamanda böyle bir şey. Sağ gösterirken soldan vuruyorlar.

   Şu an beni göğe çekseler çarmıh bağlarıyla size halimi anlatamam; çünkü insan başına gelmeden, hissedemeden anlayamıyor hiçbir şeyi, tıpkı hiç çikolata yememiş bir çocuğun çikolatanın tadını bilememesi gibi. Uyuşan dizlerimi, bir anda gücü kesilen kollarımı, titreyen dişlerimi, gözyaşıyla dolup da taşamayan gözlerimi anlatsam anlayamaz ayrılığı böylesine tatmamış hiç kimse. Boş verin, siz sevdikleriniz sevin, kıymetini bilin ve her şeyin, her dakikanın zevkini çıkarın, keyfine varın hayatın, buradan çıkarabileceğimiz şey bu, her koşula karşı mutluluk.

Mutlu olalım, bu bize yeter.

Teşekkürler.
Altuğ Doğukan Çan

Güvenin...

   Güven ve inançtı her şeyimiz. Babasından kaykay isteyip ona göre uzun geçen günlerce beklemesi gibi cesur ve bir o kadar da da sade çocuk gibi, masum ilişkiler kurmamız en büyük açıklığımız ve en büyük avantajımızdı diğerlerine göre. İnandık ve güvendik aslında, sadece güvendik ve inandık, birbirimize, kendimize. Çünkü tek çaremiz buydu. Biz, güvendik; çünkü çünkü ağaca tırmanmalıydık, çünkü bisiklet sürmesini öğrenmeliydik, çünkü salıncağımızı kendimiz sallamalıydık. Biz bize güvendik, çünkü böyle gerekti. Güvenerek her şeyi başardık. Siz de güvenin, yapabileceğinize ve arkadaşlarınıza güvenin. Çünkü her şey güvenmekte başlıyor ve bitiyor;
GÜVENİN!

Altuğ Doğukan Çan

Bizler Birer Ruhuz

   Sabah güneş doğduğunda umutlar da doğacak belki ancak umutlarımızı kırmak için sabahı bekleyen avcılar da olacak yarın. Ve bu her yarın, güneş doğduğunda dünyaya iyilik ve sevgi yayılacak, içimizi ısıtacak, yarın bile, kışın bile, güneşten gelen sevgi, dünyadaki sevgi değil.

   Eğer dünyada sevgi olsaydı, dünya iyi bir yer olsaydı, dünya barışı savaşlarla sağlanmazdı. Bü yüzden dünyada ne barış var, ne sevgi, ne insanlık, ne iyilik. Gün doğarken hepsi güneşten geliyor, akşama yok oluyor.

   Şehir hayatına maruz kaldığımız sürece öğrenemeyeceğiz, mutlu olamayacağız, gerçek dünya perdesini çekecek gözlerimize, dünya böyle bir yer olduğu sürece. Mutlu olamayacağız; 
çünkü daha fazla isteyeceğiz, bencil olacağız, elde ettiğimizden çabuk sıkılacağız. 
Mutlu olamayacağız; çünkü duygularımızın üzerine kat kat binalar dikilmiş ve mutluluğumuzun yerini şehrin önemli çöpleri dolduracak.

   Lütfen, artık bırakın şehrin pisliğiyle oynamayı, yüzünüzü başka bir yöne çevirin, kafanızı yukarı kaldırın ve masmavi gökyüzünün farkına varın, mutlu olmayı öğrenin, elinizdekilerle. Ve insanları üzerindeki kumaş parçaları veya taktığı aksesuar bozuntularıyla yargılamayın, baktığınız insanın vücudu zayıf ve güçsüz kalmış olabilir ama ruhu sizin kaslı vücudunuzdan daha güçlü olabilir. Bu bedenler sadece yaşayabilmek için büründüğümüz birer canlı formu, bir bitki de olabilirdiniz, bir hayvan da fakat yine ruhunuz olacaktınız. Yani ruh değişmez, beden değişebilir, ruh değişmez, çünkü Tanrı bizi ruhlar olarak yarattı, en küçük kuvvet denemesinde zedelenen bedenler olarak değil. Ve unutmayın, ruhunuz her zaman güçlüdür, bedeniniz zayıf olsa bile.

Teşekkür ediyorum.
Altuğ Doğukan Çan

18 Eylül 2012 Salı

Psikoloji

  Kötü ruhlar beynimde dolaşıyor, kafam parçalanmak üzere, ve sürekli "uyanıyorum". Bir kovboya benzemiyorum, bir şamana da, belki bir senseiye de benzemiyorum. Ben sadece toplumun bireyiyim. Ve her birey gibi sorunlarım var. Bu aralar baş ağrılarım yok ama ruh ağrılarım çok, ağrılar can yakar. Ruhum ağrıyor; çünkü savaşamıyorum, benim de psikolojiye ihtiyacım var, herkesin ihtiyacı olduğu gibi, sağlam bir psikolojiye. Güçlü ve sağlam olmak zorundayız, tam zamanı, yoksa yıkılırız. Yıkılırsak kaybetmiş olmayız, vazgeçmiş oluruz. Kaybetmek göze alınabilir ama vazgeçmek asla. Aslında kaybedecek hiçbir şeyimiz yok, zincirlerimizden başka.

   İçimdeki gerçek ve en derin duyguları hiç dışarı çıkartmadım, nefes aldırmadım, nefes aldıkça beslenecek, beslendikçe gelişecek, geliştikçe büyüyecek ve psikolojimi ağır etkiyecek, bu yüzden bazı duygular saklı kalmalı, tıpkı insanın ensest hali gibi. Aslında derin duygularınızı insanlarla paylaşabilirsiniz ancak o duygulara en az sizin kadar iyi bakacak bir insan bulmalısınız. Eğer koşullar uygunsa derin duygularınızı paylaşarak azaltabilirsiniz, çünkü anlatmak ve paylaşmak bize verilen büyük yeteneklerdir. Paylaşın ve anlatın derdinizi, içe dönük, kapalı kutu olmak iyi değildir lâkin boş bardak da olmayınız, olmayın artık yani abi, orta şekerli biraz daha. Her neyse, çoktan beri yazmıyordum, yazılanları gözden geçirdim, tekrar yazıyorum iyi oldu.

Her şeyin başı su...
-Derin duyguların da!

Altuğ Doğukan Çan
 

Bi' Şiir.

   Evde bir defter buldum, bayağı eski, mavi kalın kaplama. İçinde çok şiir var, yazılar felan ama hepsi aşkla alakalı. 80lerin sonlarından kalma olduğunu düşünüyorum, birkaç gündür okuyorum, işte beni çok etkileyen bir şiir defterin içinden;

Bu insanlar ne garip
Ağaçları seviyorlar
Ve onları kesiyorlar
Çiçekleri seviyorlar
Ve onları koparıyorlar
Biri bana
Seni seviyorum diyecek diye
Ödüm kopuyor
Çünkü bütün sevdiklerini
MAHVEDİYORLAR....

Okunsun Diye Yazdım.

   Neden yazıyorum biliyor musunuz? Eğer şuan ağzınızdan "hayır" sesi dökülse de dökülmese de anlatacağım. Neden yazıyorum?; çünkü benim içimdekileri anlayacak bir ailem yok, bu yüzden sizlerle paylaşıyorum içimdekileri buraya döküyorum, tanımadığım, kim olduğunu bilmediğim ama sırlarımı başkalarına anlatma gereği duymayan insanlar var beni okuyan. Bunlar da benim seçimim, benim çizimim, benim yolum ve benim hayatım, arasında kaldığım dilemmalar benim, programını yapıp uygulanmayan işler benim, burası benim çöplüğüm ve ben buranın horozuyum; her horoz kendi çöplüğünde öter.

   Yazdığım her bir harf her bir emeğe eşit, benim de içimden gelen bu, emek vermek; çok emek eder güzel yemek. Emek vermek, insanlara bir şeyler kanıtlamam gerekircesine yazıyorum ve içimdeki bu duygunun sönmeyeceği sürece yazacağımı akıl ediyorum. Aslında yazmak çok zor geliyor bazen ama gerçekten yazmaya ve göstermeye ihtiyacım varmış gibi hissedip tekrar tekrar yazılar yazıp, paylaşmaya çalışıyorum sizlerle, sanki bir anneymişim gibi hissediyorum, çocuklarım benden yemek bekliyor ve onlara yemek yapmam gerektiğini söylüyor içimdeki bir ses, işte o ses benim hislerim, benim duygularım ve yemek yapışım da hissetmek yada yazmak, belki de hissederek yazmaktır ama aslında benden yemek bekleyen felan yok, ben sadece kendi içimdeki sesi doyurmak için yazıyor gibiyim bir bakıma, bir bakıma da insanlara bir şeyler göstermeye çalışma çabası.

  Sanki veda ediyormuşum gibi geldi bana da, ama veda etmiyorum, "ayaküstü" yazıyor gibiyim. Çok teşekkür ediyorum sayın okuyanlar ve okumuş kadar olanlar, çok teşekkür ediyorum...

Kişisel Not: Bu da böyle bir anımdır. Ahahahaha, kalıplaaar, kalıplar.

Altuğ Doğukan Çan